Şiir Geri Gelmeli

Şiir, insan ruhunun ehlileşmeye, olgunlaşmaya, medeniyete aşk ile yol almış halinin kelimelerle dışa vurumudur. Bu yolda gidilen her an, insanlığı medeniyete götüren sevdalı birer adımdır.
Medeniyetten kastımız, teknolojinin çepe çevre sarmaladığı, insani eylemlerimizi ele geçirdiği ve neredeyse insana düşünmesini, konuşmasını, hareket etmesini yasaklayan; Modern dünyanın, yapay ışığı ile kör edip, kaotik cümbüşü ile sağırlaştırarak insanlığı kaskatı bir hale getirdiği soğuk hava hapishanesi değil.
Medeniyetten kastımız, insan ufkunu açan, zihninde erdemli, çalışkan, aşkın en ateşli, en oldurucu kavını barındıran bir gelişim, bir gidişat, bir inşa alemidir.
Şiire giden yol, şiire uygun yol böyle medeni bir çizgide olan zihinlerde aşkın alev almasıyla hareket bulandır.
Günümüzde bu medeniyet çabası durduğundan, engellendiğinden, ötelendiğinden, unutturulmak istenildiğinden şiire çıkan yollar viraneleşmiş, işlerliğini kayıp etmiştir. Hele ki yeni nesiller de, yabancılaşmış, zihinlerde sakınılan, uzak durulan itici bir olgu halini almıştır.
Mehmet Akif’in benzetmesine nazire edercesine ifade etmek isteriz ki, yeni nesillerde ki bu halin sebebi; Modernitenin zehirli ısırığı neticesinde, “modernizm kudurması” yaşayan zihinler, bu hakiki medeniyete ait her olgudan, her eserden uzak durmakta, itici bulmakta ve yaklaşamamaktadır.
Bu yollarda oluşan her iz, evrende bir yıldız misali ışıdığından, ne yazık ki insanlığın bu medeniyetten doğan hakiki aydınlığı sönmüştür.
Günümüzde Postmodern ve ötesi tepkilerle tekrar bir yol bulmaya çabalayan bu medeniyet arzusu, öncelikle sanatta rüştünü ispat edip, ancak ondan sonra tüm insanlığa yeniden umut olabilecektir.
İşte, bunun kelimelerde hayat bulacağı ve gönüllerdeki aşk ile medeniyet ateşini yakmaya yarayacak olan bu büyülü şey şiirdir.
Bundandır ki “Şiir bir an evvel geri gelmelidir”.

Arkeoloji dünyasında Beşiktaş heyecanı

Durun hemen heyecanlanmayın sevgili arkeoloji ile ilgilenenler. Beşiktaş ve Arkeoloji kelimesi heyecan tanımlaması ile yan yana gelince sizinde aklınıza Şampiyonlar ligi gelmedi demeyin lütfen. Ne yalan söyleyelim bu başlık ile sunulan haberi okumadan aklımıza Vodafone Arena, Şampiyonlar Ligi ve Monaco maçı geldi. Acaba dedik, stat inşaatı sırasında bulunan kalıntılarda Beşiktaş’ın tarihi antik dönemlere götüren bulgulara mı ulaşıldı; Şampiyonlar Ligi maçında Arkeologlara bir sürpriz mi var; Vodafone Arena’da Arkeoloji ile ilgili özel bir alan mı oluşturulacak? En fazla bu bağlantıları kurabildiğimiz haberi okumanın daha mantıklı olacağına kanaat getirdik. İlgili haberi okuduğumuzda, başta tarihe olmak üzere sosyal bilimlere ait bilgilerde çok önemli değişiklere yol açabilecek bir arkeolojik keşfin yapıldığına ulaştık.  iyiturks
İşte o haberler;
İstanbul’da Türklerin İlk İzleri
Beşiktaş’taki metro kazısında tarihi değiştirecek bir keşif yapıldı. Eski Türk ve Altay kültürüne ait 3 bin 500 yıllık kurgan tipi 35 mezar bulundu.
BEŞİKTAŞ’ta Barbaros Bulvarı’nın hemen yanında süren metro istasyon inşaatında çıkan buluntular İstanbul tarihini değiştirecek bilgileri gün ışığına çıkardı. Metro kazısında şu anda yaklaşık 3 bin 500 yıllık, İstanbul’un en eski mezarlığı kazılıyor. Şimdiye kadar 35 mezar tespit edildi. Kuzey Karadeniz step kültürüne yani eski Türk ve Altay kültürüne ait kurgan tipi mezarlığın ortaya çıkması bilim dünyasını da heyecanlandırdı.
Beşiktaş’taki arkeolojik kazı sonuçları Türklerin Anadolu’ya girişini 1071 Malazgirt Savaşı’na bağlayan geleneksel tarih bilgisini de sorgulama noktasına getirdi. Şu anki mevcut bulgular ışığında tarihlemenin son tunç çağı ile demir çağının başlangıcı (MÖ 1200 - 1500) olduğu düşünülüyor.
Kurgan Mezarlar
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel izni ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Kızıltan eşliğinde Beşiktaş’taki kazı alanına girdik. Alanda çok sayıda işçi ve arkeolog görev yapıyor. Kazı alanının ilk bakışta onlarca dairesel planlı taş yığınlarından oluştuğu görülüyor. Kızıltan, buranın İstanbul’un bilinen en eski mezarlığı olduğunu anlatıyor. Dairesel planlı taş yığınlarının Kuzey Karadeniz step yani eski Türk ve Altay kültürlerine ait ölü gömme âdeti olan ‘kurgan’ tipi mezarlar olduğu belirtiliyor. Arkeologlar bu mezarların etnik olarak kimlere ait olabileceğini bu noktada söylemelerinin zor olduğunu ifade etseler de Türklerin 10. yüzyıla kadar kurgan mezar âdetini devam ettirdikleri bilimsel kaynaklardan anlaşılıyor. Mezar iskeletleri üzerinde antropologların çalışmaları neticesinde ortaya çıkacak analiz sonuçları bu mezarlıkta yatan en eski İstanbulluların kökenlerini tam olarak öğrenmemizi sağlayacak. Orta Asya ve step kültürü ile ilgili bilimsel kaynaklar erken tunç (MÖ 3000) dönemlerinde görülen kurgan tipi ölü gömme âdetinin Oğuzlar, Hunlar, Göktürkler gibi önemli Türk boyları tarafından kullanıldığını gösteriyor.
Kremasyon Da Var
Kavimler Göçü’nden önce tunç çağı döneminde de steplerden bir göç dalgası olduğu Balkanlar’daki kurgan mezar tiplerinden de biliniyordu. Beşiktaş’taki buluntuların da bu göç dalgasının sonucu olduğu ve o dönemki tatlı su kenarına yerleştikleri sanılıyor. Bugüne kadar İstanbul’da ilk kurgan mezar Silivri’de yine İstanbul Arkeoloji Müzesi kazılarında ortaya çıkarılmıştı. Şimdi Beşiktaş’taki kurgan mezarlık ile Silivri’deki mezar arasında nasıl bir ilgi olduğu araştırılacak. Bugüne kadar 35 kurgan tipi mezar Beşiktaş’ta tespit edildi. Bazı mezarlarda urne tipi kaplar içinde yakılmış kemikler bulundu.

Buğday Filmi : Kötülüğe Yapılmış Bir İyilik

Güne Semih Kaplanoğlu ile yapılmış röportajın etkisi ile başladık. Bu röportaj sayesinde son filmi Buğday ile tanıştık. Fragmanı izledik ve etkilenerek bu yazıyı kaleme aldık.
Film etkileyici ve iz bırakıcı bir potansiyel barındırıyor. Farklı gündemlere, algılara yenik düşmezse dünya genelinde ilgi uyandıracak ve bir şeylere itki yapacak güçte. Ve tahmin ediyoruz ki bu enerji ile beklentileri bir hayli aşacak kadar seyirciyi salonlara çekebilecek.
Tabii ki tüm bunları kısacık bir fragmanın etkisi ile söylüyoruz. Fragmandaki dil, akıcılık ve vaat edilen hikâye, Filmde süreklilik, bütünlük, tutarlık sağlayabilirse, sinemanın büyülü diline erişip kişileri kendine çekebilecektir.
Bu yazıyı yazmaya gerekçe filmin salt eleştirisini yapıp, gişedeki performansını tahmin etmek değil. Bu yazıyı yazma gerekçemiz fragmanın üstümüzde yarattığı etki ve aklımıza uçuşan düşüncelerdir. Fragmanı izlerken aklımıza düşenler ve sonrasında hakkında daha ayrıntılı bilgiler edinmeye sürükleyenler şu şekilde kâğıda dökülmekte:
Buğday filmi; "Kötülüğe yapılmış bir iyilik, iyilik aşısıdır.” Küçük küçük dallarına, rastgele; Hiç bir umut, hiç bir gaye beslemeden. Refleks gibi, istem dışı gibi bir hal, davranış. Hayal aleminde, rüyada, hipnoz edilmiş bir dimağda kendiliğinden gelişen bir eylem. Geleceğin kötülüklerin hakim dünyasına ekilen iyilik tohumları; En çorak, en kuytu, en verimsiz yerlerine. Karanlık bir sayfada, ufak bir umut, bir beklenti, bir aşk. Mutlaka bir yerde, bir zamanda bu aşılar tutacak, bu tohumlar patlayacak; İyiliğin filizleri boy atacak, dallanacak katı inancı ile.”
Bu salt iyilik itkisi geleceğe, aşkı, sevgiyi, umudu taşıyacak ve patlak veren, göz veren filizlere can katacak, rızk olacak, insan medeniyetinde boylanacaktır.
İlahi bir adalet mi, yoksa kısmetli bir başlangıç mıdır bilinmez, kötülüğe yapılan bu iyilik ilk tomurcuklarını, ilk filizlerini Adana Film festivalindeki ödül töreninde vermeye başladı. Filmin yönetmeni Semih Kaplanoğlu'na yapılan Salt kötülük film tanıtımına büyük katkı yaptı, gelişip, serpilmesi ve kendini ifade edebilmesi için alan açtı, avantajlı ön girizgâh yaptı.
Evet! Fragmandan sonra aklımızda uçuşanlar, bu kelimelerle hayat bulanlar. Filmi izlemek nasip olursa, zaman bizi olmamız gereken noktalara götürecek ve filmin hakikatini onunla seyre dalacağız.
iyiturks

Dünyada tek örneği Antalya'da: Kırılgan Kapsüllü Susam

Antalya’da türünün tek örneği olan bir susam çeşidi bulundu. 20 yıl önce bulunan ve bilim adamlarının üzerinde çalışma gerçekleştirdiği türün, Amerikan ince kabuklu (papershell) susamından daha verimli olduğu gözlendi.
Antalya’da türünün tek örneği olan bir susam çeşidi bulundu. ‘Kırılgan Kapsüllü Susam’ ismi verilen türün üzerinde ise 20 yıllık bir çalışma gerçekleştirildi. Geliştirilen yeni türe, biçerdöverle hasat yapılma özelliği verildi ve bu sayede aynı karakteristik özelliklere sahip olan Amerikan ince kabuklu (papershell) susamından daha verimli olduğu gözlendi. TÜBİTAK’ın da desteklediği buluşla birlikte, Türkiye’de son yıllarda düşüşe geçen susam üretiminin artırılması ve yurt dışından ithalin de önüne geçilmesi hedefleniyor.
1997 yılında kapalı susam mutant türünü keşfeden Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Musa İlhan Çağırgan, tür üzerinde üniversitede proje çalışmalarına başladı. 2004 yılında ise yine kabuğu çabuk kırılan özel bir mutantı keşfeden Çağırgan, bu tür üzerinde de yaklaşık 13 yıllık bir çalışma gerçekleştirdi. Çağırgan, ‘Kırılgan Kapsüllü Susam’ ismini verdiği tür üzerinde yeni bir kapsül geliştirerek, ürününü Amerikan ince kabuklu (papershell) susamıyla karşılaştırdı ve hasat için daha elverişli olduğunu gözlemledi. Uluslararası Atom Enerjisi Kurum (IAEA) ve TÜBİTAK da destek verdiği projesinin ürününü basın mensuplarına tanıtan Çağırgan, yeni türün, biçerdöverle hasat edilirken, tohumları zedelenmeden harmanlanabileceğini, sapları ve kapsülleri ince olan mutant sayesinde de susamın tohum/sap oranı artırılarak az girdi ile çok ürün elde edilebileceğini ifade etti.
"Yılda 120 Bin Ton Susam İthal Ediliyor"
Susamın sağlığa son derece önemli bir katkısı olduğuna dikkat çeken Pro. Dr. Çağırgan, bu özelliğinin ortaya çıkmasının ardından dünyada susam üretiminin son 10 yılda yüzde 50 oranında artış gerçekleştirdiğini söyledi. Susam hasadının makineyle olmayıp, el emeği gerektirdiğini belirten Çağırgan, bu sebepten dolayı Türkiye’de üretimin azaldığını ve susamın en çok Afrika ve Asya ülkelerinde yetiştirilmeye başlandığını kaydetti. Türkiye’nin susamı çok tüketen ülkeler arasında yer aldığına işaret eden Çağırgan, aralarında Antalya’nın da bulunduğu birçok bölge ikliminin susam yetiştirmeye müsait olmasına rağmen yurt dışından yılda 120 bin ton susam ithal edildiğini, bunun sebebinin ise makineyle hasat yapılamaması olduğunu söyledi. Yeni buluşun makineyle hasat yapılabileceğine işaret eden Çağırgan, bu özellik sayesinde Türkiye’de son yıllarda düşmüş olan susam üretiminin artacağını, susam ithalinin de önüne geçilebileceğini savundu.