Sessizlik

Ses yok… Mutlak sükût var… Durağan bir an… Hareket yok… Sessizlik var… Dinginlik sağlandıktan sonra sükûta bakmak var… Dinlemek… Dinlenmek… Kar sessizliği… Ortam sıcak… Derinden sessizce gelen müzik… Sinir uçlarına masaj yapar gibi notalar… Uzaklara dalıp gitmek… Hiç bir yere takılmadan… Açılan ufuk… Gözleri yormayan gri beyazlıkta uzaklara açılmak… Yorulmadan süzülmek… Mekânın, zamanın pamuksu boşluğunda… Aşk… Ruhu canlı tutan… Ruha can katan… Damarlarda dolaşan sıcak bir akıntı… Mutluluk iksiri dağıtan, tüm hücrelere… Aşk! Bir nefes, bin bir heves…

Kendinizi Büyük Fırsatlara Nasıl Hazırlamalısınız?

Biraz ilginç bir ikilem bu. Başarılı olmamızı sağlayacak büyük fırsatı neden gerçekliği göz ardı ederek kovalamaya başlarız? Bunun nedeni insanların kendi başarılarına gerçekten inanmamaları olabilir mi? Nihayetinde bu, başarısız olunca uydurulmuş kuru bir bahane. Bu büyük fırsat karşınıza çıkar ama siz fark edemez ya da doğru şekilde kullanamazsanız insanları hayal kırıklığına uğratma ve itibarınıza zarar verme riskini almış olursunuz. Büyük ihtimalle böyle bir fırsat da karşınıza bir daha çıkmaz.
Büyük fırsatlar yakalayamamaktan daha kötü olan tek durum bu fırsatları ortada hiç sebep yokken kullanamamanızdır. Sizin için derlediğim sorulara vereceğiniz yanıtlarla harika bir fırsata ne kadar hazır olduğunuzu ölçüp eksiklerinizi giderebilirsiniz.
1. Gerekli altyapınız/kaynağınız var mı?
Birçok insan kendisini hemen meşhur edecek bir televizyon reklamında oynamak ya da hızla yayılacak bir makale yazmak ister. Tüm bunlar kulağa çok hoş gelse de, geri dönüşler internet sitenizin çökmesine neden olacak ya da altyapınızın müşteri trafiğiyle baş edememesine yol açacak kadar baskın olabilir. Büyük bir iş üzerinde çalışıyorsanız fırsatın büyüklüğünü omuzlayabilecek insanları ve süreçleri hazırlamak gibi, o işin bitmesi için gereken araçlara sahip olduğunuzdan emin olun.

Konuşma Bir Kompozisyon Değildir

Bir dinleyici grubuna bir kompozisyon okursanız, onları sıkıntıdan öldürebilirsiniz. Kısa bir süre önce katıldığım bir konferansta, bir konu üzerine dünya çapında uzman olan çok başarılı birisi bir konuşma yapıyordu. Ne yazık ki yaptığı aslında bir konuşma değil bir kompozisyonu okumaktı. Kendisinin üst düzey akademik birikimi yazıyı mükemmel hale getirmişti ama aynı tarzın, halka yönelik bir saatlik bir sahne konuşmasında da işe yarayabileceğine yönelik hatalı bir yargıya varılmıştı. Bir metnin dümdüz okunması biçiminde, tekdüze ve uzun bir kürsünün ardından yapılan bu konuşma, sonunda dinleyiciler tarafından takip edilmez bir hale dönüştü.
Eğer konuşmacı iletişim profesörü Bob Frank’in şu sözlerini dikkate alsaydı konuşması iyi olabilirdi: “Bir konuşma arka ayaklarına kalkmış bir kompozisyon değildir.” Bir konuşma oluşturmakla bir kompozisyon yazma arasında büyük bir farklılık vardır. Dinleyici önünde konuşma konusunda yeni olanlar, yazı tarzlarını taklit etmenin başarısız sonuçlar vereceğinin farkına varmalı.
Konuşmalar basitleştirme gerektirir. Ortalama bir yetişkin bir dakikada 300 kelime okuyabilir fakat insanlar dakikada 150-160 arası kelimeyi dinleyebilir. Benzer biçimde, araştırmalar işitsel hafızanın görsel hafızadan zayıf olduğunu göstermiştir. Yani birçoğumuz saatlerce okuyabilirken bir konuşmaya odaklanma becerimiz daha düşüktür. Bu nedenle kısa ve net konuşmalar hazırlamak önemlidir. On dakikalık bir konuşma sadece 1300 kelimeden oluşur. Yazılı metinler elden geçirilebileceği, defalarca okunabileceği ve düzenlenebileceği için net ve detaylı olabilir fakat konuşmadaki kelimeler anlık takip gerektirdiğinden kısa, etkileyici ve konuyla doğrudan ilgili olmalıdır.