Profesyonel İlişkiler Kurmakta Zorlananlar İçin Üç İpucu

İlişkiler ağı kurmanın iş hayatında başarının anahtarı olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat birçoğumuz, samimiyetsiz olduğu fikriyle buna direniyor. İlişkiler ağı kurmak gerçekten samimiyetsiz bir eylem olsaydı bu anlaşılabilir ve övgüyü hak eden bir tepki olurdu. Ama ilişkiler ağı kurmayı insanların birbirini pohpohlaması zannetmek aslında bir karikatürden ibaret.
Ağ kurmada en başarılı kişiler, karşılarına çıkan her toplantıya katılıp tanıştıkları herkese kartvizit uzatan insanlar değildirler. Aksine, kurdukları ilişkiden hemen ne kazanacaklarına bakmaktansa karşılarındaki insana duydukları merak ve gösterdikleri ilgiye dayanan uzun süreli ve anlamlı ilişkiler oluştururlar. İlişkiler ağı kurmakta zorlananlara bu süreci daha verimli ve keyifli bir hâle getirmek için başvurabilecekleri üç strateji derledim.
Yönlendirme isteyin
Diğer nitelikli profesyonellerle tanışmak istiyorsanız bir etkinliğe gidip işinizi şansa bırakmamalısınız. Bunun yerine en güvenilir iş arkadaşlarınıza tanışmanız gerektiğini düşündükleri bir arkadaş ya da meslektaşları olup olmadığını sorun. Sizi e-postayla tanıştırmalarını isteyin; ardından onları kahveye ya da öğle yemeğine davet edebilirsiniz. Güvendiğiniz insanlardan tavsiye alırsanız yeni tanıştığınız insanları ön elemeden geçirmiş olursunuz ve iyi bağlantılar kurma şansınız daha da artar.
İyilik istemeyin

Sonbaharın Tadı Balkabağı

Kabağın bu topraklardaki hikayesi çok eskiye dayanıyor aslında. Hekimlerin Babası olarak anılan Bergamalı Galen eserlerinde kabağın yararlarından bahseder. Beden dokusunun kendini yenilemesi için önemli bir vitamin hazinesi barındıran kabak, sadece tadı ile değil verdiği şifayla da önemli bir besin maddesi olarak öne çıkıyor. Günümüzde kabaktan tam 40 çeşit yemek, tatlı ve şekerleme yapılıyor.
Kabak, Sakarya’nın hemen hemen tüm bölgelerinde yetişir. Özellikle "kara toprak" olarak tabir edilen düz ve verimli arazileri de pek sever. Tohum ekilmeden önce toprak havalandırılır, çapalanıp temizlenir. 35 yıldır kabak yetiştiriciliği yapan Nevzat Yılmaz, kabağın ekimden hasada kadar büyük bir uğraşı olduğunu söylüyor: “Bahar mevsiminde tohum olarak atıyoruz. Sulama istemiyor ancak sabahları çiğ düşmeyen bazı bölgelerde sulama yapmak gerekiyor. Sakarya bol miktarda sabah çiği yağışı aldığından buranın kabağına lezzet katıyor. Ekildikten dört ay sonra da hasat zamanı başlıyor.” 

2. Türkçe Bayramı İçin Geri Sayım Başladı!

Yunus Emre Enstitüsü tarafından, T.C. Cumhurbaşkanlığı himayelerinde bu yıl ikincisi düzenlenen “Türkçe Bayramı” programı, 27 Ağustos Cumartesi günü İstanbul Ülker Sports Arena’da Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımlarıyla gerçekleşecek.
“Türkçe Yaz Okulu” kapsamında 46 ülkeden 540 öğrenciyi Türkiye’nin 16 farklı ilinde ağırlayan Yunus Emre Enstitüsü, “Türkçe Yaz Okulu” finalini 27 Ağustos’taki “Türkçe Bayramı” ile taçlandıracak.
Türkçe Bayramı, kültür elçilerinin “İnsan ve Türkçe” temalı gösterisi ile dünyaya vereceği büyük mesaja sahne olacak. Öğrenciler sahneledikleri eserlerle dünyaya “Türkçe” barış, dostluk ve sevgi mesajları gönderecekler.
Türkçe Bayramı’nın ilki 2015 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde ve çok sayıda bakanımızın onurlandırmasıyla 60 ülkeden 500 öğrencinin katılımıyla 22 Ağustos’ta İstanbul Ülker Sports Arena’da gerçekleşmişti.
Türk kültürü için kültür elçileri Türkiye’de
Yunus Emre Enstitüsünün bu yıl yedincisini düzenlediği “Türkçe Yaz Okulu” programı, 46 ülkeden 540 yabancı öğrencinin katılımı ile 25 Temmuz-27 Ağustos tarihleri arasında Türkiye’nin 16 farklı şehrinde gerçekleşti.

Bir Yabancılaşma Hikayesi : Arda Turan

Gündemimizde Futbol Milli Takımımızın Euro 2016 da aldığı başarısız sonuçlar var. Bir önceki yazımızda bu konudaki görüşlerimizi kaleme aldık.
Bu yazımızın öznesi Arda Turan. Takım kaptanı olması, çok fazla beklenti olması ve çeşitli nedenler ile aşırı biçimde kamuoyu önünde olması sebebi ile başarısızlığın asıl aktörlerinden sayılıyor.
Uzun bir süre soluksuz biçimde yükseliş trendinde olan yaşamı birden bire aşağıya doğru devrilmeye başladı. Barcelona gibi hayallerinin takımında oynama onuruna ulaşan, milli takımda kaptanlık sorumluluğu verilen bir starken, şimdi her taraftan gelen acımasız eleştiri oklarının hedefinde.
Aslında şu an ki durum açık açık kendini belli eden ve geliyorum diye yüksek sesle seslenen bir konu. Bunu sadece görmek istemedik.
2015 yılında Arda'nın sosyal medyada ki şu paylaşımından "Kendimi kötü hissediyorum; bazen doyumsuzluğuma, aç gözlülüğüme kızıyorum, hiçbir şey yokken. Allah çok şey verdi ama işte insanız... Hep biraz daha fazlasını çekiyor nefis. Daha fazla para, daha fazla araba, daha fazla ev. İnanın hiçbir şey olmuyor. Olmayan olsun, olan daha fazla istiyor, bu mücadele hayatı alıp gidiyor. Eskiden haftada bir kere köfte yerdik. Çok iyiydi bizim Atilla abinin köftesi, çeyrek severdim ekmeği çıkartıp üstüne kapatırdı. Şimdi her gün köfte var ama aynı tat yok. Böyle bir şey işte hayatın sınavı... Yokken özlem duyulan, varken sıkılınan... Annem bazen '70 metrekare evi özlüyorum' diyor. Haklı, çünkü o zamanlar daha samimiydi her şey. Babam geçen gün anneme 'Arda'yla gezdik, bana çok sarıldı' dedi, mutlu olmuş." etkilenmemiz üzerine kaleme aldığımız "ArdaTuran: Şimdi her gün köfte var ama aynı tat yok" isimli yazıda şu tespitlerde bulunmuşuz:
Hayat büyüdükçe insana şekil verir ve kendi yolunu seçmesi konusunda zorlar. Kimine dert, tasa, yokluk verir sınar; Kimine ne gam verir, ne tasa, üstüne de bonkörce varlık verir sınar.
Tepkilerimiz bizi biz yapar. Ömür uzun bir yolculuk gibi görünse de, yaş geçtikçe zaman hızlanır ve neticede göz açıp kapama anı kadar bir sürede sona erir, haber vermeden.

Başarısızlığın Dip Noktasında Hadsizliğin Tavan Yapması

Malum, milli takım Euro 2016 turnuvasında ilk iki maçını kayıp etti. Yüksek beklentiler ile gidilen turnuvadaki başarısız sonuçlardan çok, takımın dirençsiz ve isteksiz hali bizleri üzdü, bir kesimi ise zıvanadan çıkan çirkinliklerine sebep oldu.
Üzülmek, eleştiride bulunmak veya protesto etmek insani haktır. Çoğu duygusal olarak ani gelişen tepkilerdir. Nasıl ki iyi neticelerde sevinç, övgü ve takdir var ise, kötü neticelerde de bu şekilde davranışlar makuldür. Her iki durumda da taraflar olgun, kararında ve makul olduğu sürece bir sıkıntı bulunmamaktadır.
Ne yazık ki olgunlaşamamış karakterler nedeni ile iki durumda da aşırıya kaçmalar ve çoğunluğu rahatsız eden davranışlar bulunmaktadır. Başarı adına ilahlaştırmalar, dünyaları ben yarattım edaları ve yukarılarda uçan egoların karşılığı olarak; Başarısızlık durumunda linçe varan maddi, manevi saldırılar ile, eleştirilere karşı takınılan tahammülsüz tavırlar aynı çerçevede yaşanılmaktadır.
Netice itibarı ile bu turnuvaya katılmak başlı başına guru duyulacak bir başarıdır. Üstelik mucizevî bir biçimde Hollanda gibi futbolda söz sahibi bir ülkeyi de ekarte ederek katılınan bir turnuva söz konusu olan.
Tabii ki turnuvada insanları bu noktaya getiren başarısız sonuçlardan daha çok, takımın oynadığı alışık olunmayan ruhsuz ve dirençsiz oyun. Baştan kayıp edilmiş ve bir angaryaymış gibi çıkılan maçlar.
2012 yılında yazdığımız “Eleştiri: Yok edici Haset” değerlendirmede bu konu ile ilgili şu tespitlerde bulunmuştuk: “Futbolda Hem milli takım hem Kendi kulübü bazında birinci sınıf bir statüye kavuşturmuş Fatih Terim hayal bile edilemeyen pek çok başarıya rağmen akla hayale sığmayan nice saldırılara uğramıştır. Milli takım düzeyinde Uluslar arası kupalara katılmamızı hayalden çıkarıp gerçeğe dönüştüren, Kendi Kulübüne Avrupa Kupası kazandıran Fatih Terim değil de kendileriymiş gibi eleştiren bu zihniyettekiler onun sürekli olarak tökezlemesini beklerler.” Görüldüğü üzere günümüzde değişen pek bir şey olmamış. Hatta sosyal medya ve teknolojik imkânların gelişmesi ile beraber bu kesim genişlemiş ve seviyesini daha da düşürmüştür.

Tebrikler Beşiktaş Tebrikler Fikret Orman

Beşiktaş 2015-2016 sezonun Spor Toto Süper Lig şampiyonu oldu. Çok zor yollardan, çok zor yıllardan sonra kazanılan bu şampiyonluk doğru değmiştir tüm bu zorluklara.
Taraflı tarafsız herkesin sempati ile baktığı bir takım olan Beşiktaş, yakın zamanlarda bu yoldan bir sapma gösterse de, son başkan Fikret Orman ile tekrar O Eski Beşiktaş kimliğine kavuşarak olması gerekene yere gelmiştir. Bu önemli sapma ona hep başarı, hem para hem de sempati kaybına mal olarak, zamanın doğal gidişatı içinde cezayı kesmiştir bu köklü kulübümüze.
Gösteriş, şov, üsten bakma, caka satma, kavgalar vd kıran kıran rekabet denilen curcuna, gürültü bu kulübe göre değil.
Neyse ki bir vesile ile bu yoldan dönülerek, rahmetle andığımız Sayın Seba dönemindeki özüne kavuşarak, eski Beşiktaş olarak yoluna devam etmiştir.
Tabii ki eski Beşiktaş olmanın olmazlarından biride ekonomik sıkıntılar bu yoldan eşlik etmiştir yönetime. Ama geçmişin özüne dönmenin verdiği pozitiflik ile her şey bir şekilde hallonulup, zor günlerin ardından Güneşli günlere kavuşulmuştur. Kim bilir bundan sonra yıllar sürecek bir bahar mevsimi bekler Kara Kartalları.
Temeli 3/4 yıl öncesine dayanan yeniden kurulmuş olan bu takım, hak ettiği kupayı gecikmeli olsa da hiç bir kötü intiba bırakmadan, bileğinin hakkı ile bu sene kazanmıştır.
Yakın geçmişte çok kere yaklaştığı bu mutlu sona, tecrübesizliğe, sıkıntılı imkânlara ve de kısmetsizliğine yorulan nedenlerle bir türlü ulaşamamıştılar. Ama bu sene tüm bunları bir bir alt ederek hakkı ile ulaştılar şampiyonluk şerefine.
Beşiktaş oynadığı futbol ile izleyenlere keyif vermekte ve bu oyunu tekrardan sevdirmekte bizlere. Oyuncu yapısı ile örnek olmakta ve bunun keyif alınan bir oyun olduğunu hatırlatmaktadır bizlere. Takımdaşlığı, arkadaşlığı ve bir olmanın güzelliklerini yansıtmaktadır bizlere.
Beşiktaş ve bu zor yolculukta Cesurca yola çıkan ve Beşiktaş geleneklerini kendine rehber kılarak kulübü benliğine döndürerek başarıya ulaştıran Fikret Orman ile ekibine tebrik ve teşekkürlerimizi sunar, gelecek zamanlarda daha güzel başarılara ulaşmalarını da temenni ederiz.

iyiturks

Obezite Tedavisi:Davranış Değişikliği Tedavisi

Vücut ağırlığının kontrolünde davranış değişikliği tedavisi, fazla ağırlık kazanımına neden olan beslenme ve fiziksel aktivite ile ilgili olumsuz davranışları olumlu yönde değiştirmeyi veya azaltmayı, olumlu davranışları ise pekiştirerek hayat tarzı haline getirmeyi amaçlayan bir tedavi şeklidir.
Davranış değişikliği tedavisinin basamakları
a) Kendi kendini gözlemleme
b) Uyaran kontrolü
c) Alternatif davranış geliştirme
d) Pekiştirme, kendi kendini ödüllendirme
e) Bilişsel yeniden yapılandırma
f) Sosyal destek

Dünya İnsani Zirvesi Toplanıyor

Türkiye'nin ev sahipliğinde ilk defa düzenlenecek ve insani yardım alanında yaşanılan sorunları ele alarak çözüm yolları bulmayı amaçlayan Dünya İnsani Zirvesi, 23-24 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da çok sayıda liderin katılımıyla gerçekleşecek.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un girişimiyle, BM İnsani İşler Eşgüdüm Ofisi'nin (UNOCHA) organizasyonunda yapılacak zirvede, insani alanda yaşanılan sorunlara çözüm yolları bulunması amaçlanıyor.
Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ve sığınmacılar için 2011’den bu yana yaklaşık 10 milyar dolar harcayan Türkiye, ilk kez düzenlenecek zirveye hazırlanıyor.
Çeşitli ülkelerden yaklaşık beş bin kişinin katılmasının beklendiği zirveye, birçok devlet adamının yanı sıra uluslararası kuruluşlar, STK’lar, iş dünyası ve krizden etkilenen bazı topluluklardan temsilciler de iştirak edecek.
Zirve Hazırlık Dönemi:
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un girişimi çerçevesinde tarihte ilk defa düzenlenecek olan Dünya İnsani Zirvesi 23-24 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilecektir. Zirvenin ana mekânları İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'dır.
Genel Sekreter Ban Ki-moon, ülkemizin bu yöndeki önerisi çerçevesinde 26 Eylül 2013 tarihinde Zirveye İstanbul'un evsahipliği yapacağını açıklamıştır.

Türkiye Posterleri: Mavi Yolculuk








Pırıl pırıl bir gulet, sımsıcak güneş, ılık esen rüzgar ve Ege Denizi'nin Akdeniz'le birleştiği o kristal sularda rüya gibi bir tatil… Hem bizlerin, hem ülkemizi ziyaret eden turistlerin aklından çıkmayan o hayal, her an gerçek olacakmış gibi yanı başınızda!



Ceteris Paribus! Ama Dünya Dönüyor!

En büyük yanılgılarımızdan biri kitaplarda yazılı olanları olduğu gibi kabullenmemizdir. Despot, tartışmasız bilim anlayışı bize sunulan bilgileri sorgulamadan kabullenmemizi ve dogmatik bir biçimde içselleştirmemizi emrediyor.

Teoriler, öneriler, yaklaşımlar, kalıplar, okullar, ekoller değişmezmiş, yanılmazmış sabit doğrularmış gibi sunuluyor ve kabul ettiriliyor.

Hâlbuki dünya döndükçe (bu bile o tarz bir kabuldür; Kim bilir belki gün gelir duracak, dönmeyecek veya bildirildiği üzere tersten dönecek) her şeyin değişme, yanılma veya farklı biçimlerde sonuçlanma ihtimali mevcut.

Dünyanın farklı yerlerinde ki eğitim sistemlerini tecrübe etmediğimizden yorumumuzu kendi ülkemizle ilgili tutarak şunu dile getirmek isteri ki; Ülkemiz eğitim sistemi önceden programlanmış, sorgulamayan, geliştirmeyen, iyileştirmeyen ve doğrulara farklı açılardan götürmeyen ezbere dayalı kör ve sağır bir sistemdir.

Bizlere öncelikle “Görme! Duyma! Sorma! Verileni olduğu gibi kabul et!” diyen bir sistem var. Bunun dışına çıkan/çıkmaya çalışan her kim varsa büyük mücadeleleri, eleştirileri ve dışlanma tehlikesini göze almak zorunda. En başta kocaman ve belirgin bir biçimde “sorunlu” damgası alnında bir yük olarak hediye edilir.

Bu konu uzun ve çetrefilli. Kıssadan bu alana girmemizin nedeni yazmayı düşündüğümüz bir konuda, yaptığımız araştırmada gördüğümüz konu ile  ilgili saçma kalıplaşmış materyaller oldu.

Lider” konulu bir araştırmada hemen hemen tüm başlıklar “Lider – Yönetici” karşılaştırmasına çıkarken; Bu noktada incelediğimiz tüm basmakalıp materyallerde “Lider- Yönetici” karşılaştırmalarında biri iyi, biri kötü olarak sunuluyor. Sanki böyle olmak zorunda.

Hâlbuki ne inceliyorsak, neyi değerlendiriyorsak kendi içinde, kendi sisteminde ve etki alanında, her yönü ile değerlendirmeliyiz. Birini yükseltirken birini düşürmemeliyiz.

Olması gereken önemlidir. İhtiyaç önemlidir. Kriterler önemlidir. Doğru olan önemlidir. Niyet önemlidir. Sonuç önemlidir. Yol önemlidir. Huy önemlidir. Etki önemlidir. Tepki önemlidir. Bir olmak önemlidir. Ahlak önemlidir. İnanç önemlidir. Geçmiş önemlidir. Bugün önemlidir. Gelecek önemlidir. Ve daha onlarca birbirine etki eden, tepki veren sistemi oluşturan parçalar….

İktisattaki saçmalık gibi bir şeyleri sabit varsayarak bir şeylerdeki değişmeyi, hareketi anlamlı ve doğru biçimde değerlendiremeyiz. Her şey kendi içinde ayrı ve birbirine etki ederek bir sistem içinde hareket eder, değişir, tepki verir, etki eder.

Sistem birden fazla aktörlerin bir arada olması ile var olur. Sistemin başarısı, uyumu tüm aktörlerin başarısı ve uyumudur. Birinin iyi olması diğerini kötü yapmaz; Birinin iyi olması diğerini iyi de yapmaz. Tüm aktörler kendi içinde vazifelerini layığı ile yapmalı ve sistemin bütünü ile görev kapsamında uyumlu hareket etmelidir.

Aktörler kendi yükümlülüklerini yerine getirirken ne diğerlerine yük olmalı, ne onların işleyişini bozmalı, ne de onların alanına girmemelidirler. Aktörler kendi içlerinde en iyi performansı gösterirken sistemin geneline uygun sorumluluk ve yük alıp, HEP BİRLİKTE AHENKLİ olmalıdırlar.

Aslolan bizlere dikte edilen “Lider – Yönetici” kalıbında olduğu gibi değil; Liderinde, Yöneticinin de görevleri, yetkileri ve sorumlulukları dahilinde bulundukları sistemin başarısı, hedefi için yaptıkları ve yapmadıkları ile değerlendirilmeleridir.

Dogmatik kalıpların, tek yönlü bakış açısını zorunlu kıldığı bu eğitim düzeninden kurtulmalıyız. Eğitim kişilere bilgileri kalıplar halinde sunmamalıdır. Eğitim bizlere bilgileri kullanabilmeyi, değerlendirmeyi, sorgulamayı ve mantıklı bir biçimde yorumlayıp yararlı biçimlerde kullanabilmeyi sunmalıdır.

iyiturks

İletişimin Yolu Edebiyattan Geçer

Günümüz toplumunda hepimiz çok fazla konuşuyoruz. Kendi sesimizin, kendi sözümüzün en geçerli, en güçlü avaz olmasını istiyoruz. Başka sesler de olduğunu onlara da yer açmak gerektiğini düşünmüyoruz.
Hâlbuki iletişim konusunda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey susup muhatabımızı dinlemektir. Gerçek bir iletişim ancak karşımızdaki insanın sözlerine yer açmakla mümkün olabilir. Bazen biz susacağız karşımızdaki konuşacak bazen de biz konuşacağız muhatabınız susacak.
Gerçek bir iletişim, birbirimizin sözleri arasında uzlaşılabilir bir nokta bulup oradan ilerlemeyi gerektirir. Tabii ki karşımızdakini anlıyor olabilmekte gereklidir.
Dinlemek, kişinin sözcüklerini duymaktan çok daha öte bir şeydir. Karşımızdaki kişi ile iletişim kurarken muhatabımızın kendini özel ve değerli hissetmesi çok önemlidir. Karşımızdaki kişiye karşı samimi olmamız gerekir. İletişim kurduğunuz kişiye samimi olarak yaklaştığınızda yani kişi onu içten dinlediğinizi hissettiğinde konuşmanız daha sağlıklı ilerleyecektir.
Empati de bununla alakalıdır. Empati sadece kendini karşındakinin yerine koymak değil, aynı zamanda onun da bunu hissedebiliyor olmasıdır. Aslında çok fazla lafazanlığa da gerek yok, iletişimin sırrı budur.
Edebiyattan Empatiye
Doğru bir iletişim için iyi insanlığın vasfını içinde toplayan, empati yönü kuvvetli, muhatabının derdini, sıkıntısını samimiyetle dinleyip anlayamaya çalışacak bunun için özel gayret gösterecek kişi olunmalıdır.

23 Nisan: Özgürlük Mirası

Çocuklarımız geleceğimizdir. Onlara bizden kalan her ne varsa mirasımızın bir parçasıdır. İyi veya kötü; Yük veya kuvvet olarak onlara kalır.
Biz ülke olarak geçmişimizden gelen ve genlerimize işlemiş olan özelliklerimizi, huylarımızı ve toplumsal davranışlarımızı da onlara devir ederiz.
Türkiye Cumhuriyeti olarak kuruluşumuzun en önemli işareti olan Meclisimizin açılış gününü çocuklarımıza adayarak onlara çok değerli bir armağan ve çok değerli bir emaneti teslim etmiş olduk.
Bu emanetin en öne çıkan ve bir ışık huzmesi gibi tüm evrene yaydığı mesaj bizlerin özgürlüğümüze olan düşkünlüğümüz ve bu uğurda göze alamayacağımız çılgınlıkların olmadığıdır.
Özgürlük ateşimiz öyle kuvvetli öyle harlı yanmaktadır ki içimizde, onu söndürmek, ona hükmetmek güneşe dokunma gibi imkânsızdır.
Bugün, öyle bir hadsiz kalkışmanın cevabını Anadolu Ateşi ile kavrularak aldığı günün zaferinin ilanıdır.
Bu topraklarda ulu gök kubbenizde AL YILDIZ dışında başka bir gücün dalgalanamayacağının anlatılmasıdır, tek dişi kalmış medeniyet denilen yanılgılar dünyasına.
Korkmadan!
“Hakkıdır Hakka tapan, Milletimiz İstiklal” düsturu ile…

iyiturks

15. Vehbi Koç Ödülü Prof. Dr. Kamil Uğurbil'e Verildi

Vehbi Koç Vakfı tarafından, insanların yaşam kalitesinin artırılmasına katkıda bulunan kişi ve kurumları teşvik etmek amacıyla her yıl sırasıyla kültür, eğitim ve sağlık alanlarında verilen Vehbi Koç Ödülü’nün bu yılki sahibi insan beyniyle ilgili yaptığı çalışmaları nedeniyle Prof. Dr. Kamil Uğurbil oldu. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, ödül töreninde yaptığı konuşmada, Vehbi Koç Vakfı’nın 47 yıldır milyonlarca insanın hayatına dokunduğunu belirterek “Bu yıl ödülümüzü sağlık alanında veriyoruz. İnsan beynindeki aktivitenin manyetik rezonans görüntüleme yöntemiyle incelenmesi konusunda tüm dünyada çığır açan çalışmaları gerçekleştiren bu değerli bilim insanını gönülden kutluyorum” dedi.
Türkiye’nin ilk özel vakfı olarak 47 yıl önce kurulan Vehbi Koç Vakfı’nın her yıl sırasıyla kültür, eğitim ve sağlık alanında verdiği Vehbi Koç Ödülü’nün bu yılki sahibi, Koç Ailesi üyelerinin ve konukların katıldığı törende açıklandı. Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu; Prof. Dr. Turgay Dalkara’nın başkanlığını yaptığı Seçici Kurul’un önerdiği 3 aday arasından, 15. Vehbi Koç Ödülü’ne, sağlık alanındaki çalışmaları ile Prof. Dr. Kamil Uğurbil’i lâyık gördü. Beynin nasıl çalıştığına yönelik manyetik rezonans kullanarak çığır açan yeni teknolojiler geliştiren Prof. Dr. Uğurbil’in araştırmaları Alzehimer, depresyon gibi pek çok hastalığın sebeplerinin anlaşılmasına ve çözümlerin üretilmesine olanak sağladı. Prof. Dr. Uğurbil’in araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bu teknolojiler, hastalıkların tanısının konması, tedavisinin planlanması ve tedaviye olan yanıtının izlenmesinde vazgeçilmez unsurlara dönüştü. Prof. Dr. Uğurbil, 15. Vehbi Koç Ödülü’nü Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç’un elinden aldı.

İyilik Ödülleniyor

Sitemizin özü iyilik temelli olduğundan, konu ile ilgili şeyler er ya da geç dikkatimizi çekiyor. Bunlardan sonuncusu Diyanet Vakfınca verildiğini fark ettiğimiz “Uluslararası İyilik Ödülleri” organizasyonu oldu.
İlki geçen yıl verilmiş olan "İyilik Ödülleri", bu yıl ikincisi verildikten sonra dikkatimizi çekti. İyiliğin teşvik edilmesi, fark ettirilmesi, ödüllendirilmesi dünyamız adına çok olumlu bir gelişme. İyiliğin bu tarz bir organizasyon ile  gündemimize girmesi kapsamı ve etkisi bakımından takdire şayan.
Temennimiz bu çalışmaların kalıcı olması, büyüyerek geniş kesimlere ulaşıp, iyilik dolu etkilere yaratması ve dünyamıza iyilikler katmasıdır.
Bu konuda dolaylı ve doğrudan emek harcayanlara şükranlarımızı sunar, çalışmalarının başarılı bir biçimde devam etmesini dileriz.
Aşağıda “iyilik ödülleri” isimli konu ile ilgili siteden aldığımız bilgileri sizlerle paylaşmak isteriz. İyi okumalar.
Türkiye Diyanet Vakfı 40. yılında kuruluş tarihi olan 13 Mart’ı “Uluslararası İyilik Ödülleri” günü ilan etmiştir. 2015 yılında ilk programını düzenlemiş ve iyilik sahiplerine ödüllerini vermiştir.
Dünyada ve yaşadığı toplumda çığır açan, bireyleri harekete geçiren, çevresine ilham veren, farklı dil ve kültürde yaşayan insanları güzellikte bir araya getiren, Yaratanın hatırına tüm yaratılmışları koruyan ve kuşatan iyiliklerin konu olduğu yaşanmış hikayeleri bu programda ödüllendirmiştir.

Vodafone Arena: Kartal'ın Yeni Yuvası

Vodafone Arena veya asıl adıyla "Vodafone Arena İnönü Spor Kompleksi" Beşiktaş İnşaat Yatırımları A.Ş. ve Kiptaş A.Ş. konsorsiyumu tarafından projelendirilen ve 2013 Haziran ayında mevcut Beşiktaş İnönü Stadyumu yıkılarak aynı yerde inşasına başlanan futbol stadyumu. Vodafone, stadyuma 2014-15 sezonundan başlayarak 15 sezon isim sponsoru olmuştur.[Taraftarlardan gelen mektupları stadın temeline karıştırarak "Temelinde Aşk Var" adlı sloganı da başlatmıştır. Stadın çatısı 12 Kasım 2015' de kaldırılmıştır.
İlk kez 23 Şubat 2004 tarihinde gündeme gelen ancak gerekli izinlerin çıkmaması nedeniyle ertelenen projenin inşa süreci resmi olarak 17 Ocak 2013 tarihinde başlatılmıştır. Türk Telekom Arena ve Timsah Arena ile Türkiye'nin C90 görüş açısına sahip stadyumlarından biri olarak tasarlanan yeni İnönü stadyumunda 147 kapalı loca, 4500 VIP tribün ve 162 engelli koltuğu bulunur. İki kat şeklinde tasarlanan stadyumum birinci katı 26°, ikinci katı ise 38°'dir.
Tasarım
Vodafone Arena, DB Architects isimli firma tarafından tasarlanmıştır. Bünyamin Derman stadın mimarıdır. Stadyum, UEFA stadyum kategorilerinde en üst seviye olan 4. kategori kriterlerini karşılamaktadır. Vodafone Arena'nın tasarımı bulunduğu yer ve yasal zorunluluklar nedeniyle modern stadyumlardan 3 alanda ayrılır.

Anadolu Medeniyetlerinin Oyun Hamuru: Seramik

Su-toprak-ateş üçlüsü, sekiz bin yıl önce Anadolu’da insanın hüneriyle buluştu ve ortaya seramik çıktı. Asırlar asırları geride bırakırken amforadan çiniye uzanan büyük bir medeniyet birikimi oluştu.
Anadolu coğrafyasında doğup gelişen çok eski bir gelenek: Seramik. Yüksek ısıda pişirilmiş topraktan yapılan vazo, çanak, çömlek, çini ve porselen gibi nesneleri ifade eden bu kavram, tarihi aydınlatan önemli bir işleve sahip.
Hititlerden Lidya’ya, Bizans’tan Selçuklu’ya Anadolu’da kök salmış pek çok uygarlıktan izler taşıyan seramik, tarih boyunca birbirinden farklı formlarda karşımıza çıktı. MÖ 6 binde Çatalhöyük’te ilk seramikler yapılırken, Batı uygarlığı ilk kaplarını yapmak için iki bin yıl kadar daha bekleyecekti.
Aynı şekilde en eski yerleşim birimlerinden biri sayılan Hacılar ve Alacahöyük’te bulunan seramik parçalar, MÖ 6 binlere tarihleniyor. Bu objeler, seramik alanında ortaya konulmuş en eski özgün eserler olarak değerlendiriliyor. Tarihin hiçbir evresinde insanın vazgeçemediği, doğa dostu ve sanatsal yönü güçlü bir buluş olan seramik, sürekli gelişim göstererek insana hizmet etti. 

Vecihi Hürkuş ve Türk Havacılığının Hayalleri


Başarı, gelişim, yenilik ve ilerlemem sabırla, inançla ve sürekliliği olan çaba ile gelir. Ne yazık ki tez canlı olmamızdan veya kökleri yakın geçmiş zamanlara dayanan güven kaybımız ve sürekli olarak bilinçaltımıza gönderilen olumsuz mesajlardan ötürü bu konularda olumlu bir karneye sahip değiliz.
Motivasyonumuzu, sürekliliğimizi ve aşama aşama yol alma konusundaki sebatımızı kendi kendimize köreltmekte ve bu yolda olanlara köstek olmaktayız. Bilinçli veya bilinçsiz olsun bu, bizlerin ayak bağı olan bir engelimiz, bir geri çekenimiz olarak bizleri arzulanan başarılardan uzak tutmaktadır.
Bu konuda yaşanmış en güzel örneklerden biride havacılık alanında yaptıklarımızdır. Yıllar içinde kademe kademe ilerleme sağlayıp, bugünlerde dünyanın önde gelen bir sektörüne sahip olmak varken, güvensizlik, vizyonsuzluk, gayrı ciddilik ve kolaycılık ile bu fırsatı kaçırmışız.
Günümüzde çok geç kaldığımız bu alanda gururlandığımız ve geleceğe daha bir umutla ve öz güvenle baktığımız projeler bir bir hayata geçmekte veya planlanmakta. Ne yazık ki yine benzer zihniyetler bu çabaları engellemeye ve çabaları sonlandırmayı tüm gücü ile çalışarak başarmayı denemektedir. Çok şükür ki bu çabalardan daha az etkilenir ve hedefe doğru yılmadan daha bir yılmaz gayeler ile devam etmekteyiz.
Bu girişi yapmamıza neden olan ilk eğitim uçuş uçağımız olan HURKUŞ ile onun ismine kaynaklık eden Vecihi Hürkuş isimli kahraman havacımızın hikâyesi oldu. Aşağıda onun ilham veren ve takdirle andığımız inanılmaz yaşamı ve yaptıkları sizlerin ilgisini bekliyor. İyi okumalar.
6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul'da doğdu. I. Dünya Savaşı'na katıldı. Yaralanınca İstanbul'a dönerek Yeşilköy'deki Tayyare Mektebi'ne girerek Pilot Astsubay olarak mezun oldu. Birinci Dünya savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7. Tayyare Bölüğü'nde Ruslara karşı harekâta katılan Vecihi Bey başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir Rus uçağını indirmiştir. Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk Türk tayyarecidir.[1]Daha sonra Ruslara esir düşen Vecihi Bey Hazar Denizinde bulunan Nargin Adasından yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy'de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü'nde görev almıştır.

Türkiye Posterleri: Çanakkale Şehitleri Anıtı




Çanakkale Şehitleri Anıtı, Çanakkale il sınırları içindeki Gelibolu Yarımadası'nda, Çanakkale Boğazı'nın ucunda Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe üzerinde yer alan anıt. 1915 yılında I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Savaşları'nda hayatını kaybeden 253.000 Türk askerin anısına yaptırıldı. Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş tarafından tasarlanmıştır.

Dünya Mirası Türkiye: 13 Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu

Dünya Miras Komitesinin 38. Dönem Toplantısında Kültürel kategoride Dünya Miras Listesine alınan “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu” Dünya Miras alanı,  Orhangazi Külliyesi ve çevresini içine alan Hanlar Bölgesi, Hüdavendigar (I. Murad) Külliyesi, Yıldırım (I. Bayezid) Külliyesi, Yeşil (I. Mehmed) Külliye, Muradiye (II. Murad) Külliyesi ve Cumalıkızık Köyü olmak üzere altı bileşenden oluşmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğunun ilk başkenti olarak kurulan ve külliyelerle şekillenen Bursa’nın tarih boyunca sahip olduğu önemli ticari rolü, kentteki büyük hanlar, bedesten ve çarşılarla ortaya konulmaktadır. Hanlar Bölgesi 14. yüzyıldan bu yana kent ekonomisinin kalbi olmuştur. Erken dönem Osmanlı kentine istisnai bir örnek olan Bursa’nın kentleşme modeli, daha sonra kurulan Osmanlı-Türk kentlerine örnek teşkil etmiştir.
Cumalıkızık Köyü ve çevresindeki diğer vakıf köylerinin, payitaht Bursa’nın kent merkezindeki hanlar ve külliyelerle ekonomik ilişkileri, Osmanlı’nın bütün kurumlarıyla bir beylikten imparatorluk haline dönüşmesine önemli bir katkı sağlamıştır.

Kahramanı Annesi olan Kahraman: Muhammed Uğur Tüzün

İçinde çocuk olan, şefkat olan, yardım olan, vicdan olan, fedakârlık olan hikayeler bizleri çok etkiliyor. Böyle insanları başköşelere koyup, toplumların kahramanları olarak takdim etmek geliyor içimizden. Evlatları ile sınanan ailelerin yaptıkları gözlerimizi yaşartıyor, içimize insanlığa dair ne kadar güzel duygu varsa tomurcuklar açmasına ve yaşamdan keyif almamıza sebep oluyor.
Hürriyet gazetesinde bugünkü Gülben Ergen’in Bağcılar Belediyesi’nin Engelliler Sarayı ziyareti ile ilgili haberde benzer duyguları yaşattı bize.
Haberde birbirinden etkileyici pek çok hikâye var. İçlerinden bir tanesi bu duygularımıza rehber olması adına burada paylaşmayı istediğimiz olanı. İçinde güzel bir çocuk, harika bir anne ve hayata değer katan çabalar ile paha biçilemez mutluluklar var.
Bu hikayede insanlığın iki yüzü var karanlık ve gaddar tarafı ile vicdanlı ve aydınlık yanı. Ümidimiz çoğunlukla vicdanımızın ve aydınlık yanımızın egemen olmasıdır bu kırılgan ve yalan dünyamıza.
Bu hikâyeyi çocuklarının kahramanı olan Sevgi dolu, fedakâr ve şefkatli anne babalara adıyoruz. Onlar dünyamızın en güzel nimetlerini hak eden iyilik yayanlarıdır.      
Tişörtümü Sıyırıp Kollarım Var Mı Görmek İstiyorlar
◊ Muhammed kaç yaşındasın?
- 11 yaşındayım. Yakında 12 olacağım.
◊ Resimlerini gördüm ve hayran oldum. Kaç yıldır resim yapıyorsun?
- 5 yaşımdayken resim yapmaya başladım. Aslında resim yapmayı hiç bilmiyordum. 5 yaşımdayken annem bana resim yap dedi ve nasıl yapılacağını gösterdi. İlk denemem fena olmadı. Annem “Çok güzel oldu” dedi. Öyle devam ettim.
◊ Kardeşlerin var mı?
- İki kardeşim var ve ikisi de benden küçük. Ben evin abisiyim.
◊ Burada kendini iyi hissettiğini biliyorum. Peki dışarısı nasıl?
- Dışarısı burası gibi değil. Bazı insanlar kollarıma bakıyor ve anneme neden kollarımın olmadığını soruyorlar. Bazıları da dalga geçerek soruyor. Ben onlara bir şey dememek için susuyorum.
Benim kahramanım annem
◊ Muhammed, parklarda ya da okulda sana uygun olmasını istediğin bir şey var mı?
- Kaydıraklar var. Kaydıraklara çıkamıyorum. Onlar değişirse çok güzel olur.
Anne: Normal kaydırağa çıkamadığı için bizim orada büyük 3 katlı kaydırak vardı, ona çok çıkmak istiyordu. Hatta resmini çizmişti onun.
◊ Sizin desteğinizle kayabiliyor ama değil mi?
- Anne: Kayabilir ama o büyüğüne çıkmak istiyordu ve çok zorlanıyordu.
◊ Muhammed çok yakışıklısın. Kaşların ve gözlerin maşallah çok güzel. Ayrıca bugün çok şıksın. Kendin mi seçtin kıyafetini...
- Annemle birlikte seçtik.
◊ Kaç senedir buraya geliyorsunuz?
- Anne: Dört senedir geliyoruz.
◊ Muhammed resimden başka ne gibi aktivitelere katılıyor?
- Anne: Okula gittiği için bir tek ona gelebiliyor. Bir de fizik tedaviye başladı. Zamanı kaldıkça buraya geliyoruz.
◊ Muhammed, bir sergi açmayı düşünüyor musun? Resim sergin olursa ben gelmek isterim.
- Siz gelecekseniz açarım.
◊ Hayatta bir kahramanın olsaydı bu kim olurdu?
- Annem. Başka kim olacak? Hem annem olduğu için hem de bana çok iyi baktığı için.

Mutluluğa Uçuran Markamız: Türk Hava Yolları

Uzun zamandır yazmak istediğimiz konulardan biri THY. Her ay düzenli takip etmeye çalıştığımız ve zaman zaman bloğumuzda da yer verdiğimiz Skylife gibi başarılı bir dergisi için bile ayrı bir takdiri hak eden kurumumuz, öncesinde daha önemli ve güç işleri başarabilmenin yüksek takdirini ve onurunu hak ediyor.
Çok zor bir iş kolu olan ve rekabetin üst seviyede olduğu havacılık alanında rüştünü dünya sahnesinde ispatlayan ve bu sektördeki en önemli, en başarılı ve en fazla gelişim gösteren firmalardan biri olmayı başaran THY bizlere tadına doyum olmayan gurur dolu zamanlar yaşatmaktadır.
Başta ekonomik olarak sağlam temellere dayanan kurum, genişlemesinde kurulan organizasyonun sağlıklı yapılanması, hayranlık veren iletişim politikası ve sürekli ilerleyen kalite politikaları ile dünyaca gıpta edilen bir kurum ve çok değerli bir marka haline gelmiştir.
Bunda temel paye yöneticilerinde, çalışanlarında ve bu sisteme dışarıdan olumsuz etkilerde bulunmayan siyasi otoritededir. Bir kamu kurumunda her ne kadar başarılı yöneticiler, çalışanlar olsa da sonuçta emri altında bulunulan siyasilerin etkileri genel gidişatı çok ciddi bir biçimde etkiler. Bunu geçmiş pek çok örnekte açıkça görmek mümkündür.

Şibumi: Kendini bir terbiye örtüsünün altına sakla

Yıllar önce, yaklaşık 25 yıl önce okuduğumuz bir kitap ŞİBUMİ. İlk 70/80 sayfa sıkıntıdan bir türlü okumaya hız katamadığımız ancak, içinde bulunduğumuz ortamın alternatifsizliğinden okumaya devam edipte ileriki sayfalarda elimizden bırakamadığımız bir kitaptı. Yıllar geçse de kitabın üstümüzdeki anlaşılmaz etkisinden kurtulamamış ve her kitap mevzusu açıldığında ilk aklımıza gelen kitaplardan olmuştu. Bir vesile ile tekrar okumaya başladığımız bu kitaptan aşağıdaki kısmı paylaşmayı istedik. Doğru ve etkili bir tespit. Tanımlama bire bir örtüşüyor ve acı gerçek ki günümüzde bu tanım hakim olan ve bir birini çoğaltan bir sıradanlık. Ne yazık ki yazarlar ve romanlardaki tespitte yaşanılan acı gerçeklerden en can acıtanlarından. Aşağıda Şibumi kitabından küçük bir kısım sizlerin ilgisini bekliyor. Umarım okuduğunuza değer… iyiturks
Senin orta düzeydeki kimselere karşı duyduğun aşağılayıcı nefret, onlardaki geniş, kapsamlı kuvveti görmene engel oluyor. Sen kendi parlaklığının orta yerinde dururken, gözlerin öylesine kamaşıyor ki, odanın kuytu, karanlık köşelerini göremiyorsun.
Oralarda kalabalıkların, beyinsiz insan kalabalığının ne tehlikeler hazırladığını görecek Şekilde gözlerini ayarlayamıyorsun. Ben sana bunları söylerken bile, sevgili öğrencim, sen kendinden yeteneksiz kişilerin, sayıları ne kadar çok olursa olsun, seni yenebileceklerine inanmakta güçlük çekiyorsun. Oysa biz artık orta düzeydeki insanların çağında yaşıyoruz.
Orta düzeydeki insan sıkıcı, renksiz, aptal gibi görünür... Fakat ölümsüz tekdüzeliğine devam eder... Hiç bıkmaz. Amipler her zaman kaplanlardan çok yaşar. Çünkü durmadan bölünür, yenilenirler. O ölümsüz tekdüzelikleriyle.
Kalabalıklar zorbaların en sonuncusu olacaktır. Gözlerini bir an için sanata çevir. Bak, Kabuki can çekişirken, Noberi yanda sürünürken, Şiddet romanları kalabalıkları nasıl peşinden sürüklüyor.
Dikkat edersen hiçbir yazar romanına kahraman olarak gerçekten üstün bir insan tipi seçmeye cesaret edemiyor. Çünkü seçerse, kalabalığın içindeki orta düzeydeki insan öfkelenecek, utanacak ve kendisini savunması için kendi Yojimbo'sunu, yani eleştirmenleri ortaya sürecektir.
Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama, kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da, binlerce kollan vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar.»
«Hâlâ Go'dan mı söz ediyoruz, hocam?»
«Evet, Go'dan. Ve onun gölgesi olan hayattan.»
«O halde bana ne yapmamı öğütlersin?»
«Onlarla temastan kaçın. Kendini bir terbiye örtüsünün altına sakla. Onlara aptal ve uzak görün. İçlerine girme. Ayrı yaşa ve Şibumi'yi incele. Hepsinden önemlisi de, seni çeşitli yemler kullanarak öfkeye ve saldırıya itmelerine izin verme. Saklan, Nikko.
Peki, Nedir Bu Şibumi?
“İnsan Şibumi’yi nasıl elde eder, efendim?”

TRT World Gururu

Uzun zamandır bazı güzel konuları yazmakta geri kaldık. Bunların başında iyi ve güzel işler çıkaran kurumlarımız ve başarıları ile göğsümüzü kabartan insanlarımız geliyor. Bir TRT, bir Türk Hava Yolları veya bir Yunus Emre Enstitüleri takdire şayan başarılara, gurur duyulacak işlere imza atıyorlar. Diğer yandan başlı başına tarihi bir olay olan ve yıllarca bizlere mutluluk, gurur yaşatacak ve gelecek nesillere ilham verecek olan Aziz Sancar hocamızın elde ettiği Nobel ödülü ayrı bir konu.
Bugünlerde üye olduğumuz bir TV ağında TRT World kanalını izlemeye başladık. Öncesinde böyle bir kanalın yayın hazırlığında olduğunu ve kademeli olarak yayına geçeceğini duymuştuk.
Kanalı izleyince kocaman bir şaşkınlık ve neticesinde gurur ve mutluluğa giden anlar yaşadık. Kanal, dünyanın önde gelen bir kaç meşhur ve etkin haber kanalı tarzında, adı gibi Dünyaya hitap eden evrensel bir ekrana sahipti. Programların girişi, sunuşu ve çalışanların aksanından, sunuş tarzlarına kadar ilk anda fark edilen tüm detaylarda bu bilinen evrensel tarz ve dil başarılı olarak sunuluyordu.
Kanalın bu çalışma tarzının süreklilik kazanması ve devamlı bir gelişim içinde olması durumunda kısa sürede dünya çapında bilinen, takip edilen ve etki edebilen bir güce kavuşacağı kaçınılmazdır. Bu ülkemiz adına sevindiren ve gururlandıran bir kurum olma şansını verir TRT World çalışanlarına.
Bu engin yolculukta kendilerine sonsuz başarılar diler, nice başarılı yayınlar dileriz.
iyiturks