Azmin Zaferi: Milli Takım Fransa 2016'da

Övünülecek bir gün 13 Ekim 2015. Ve sevinilecek bir gün, ders olarak gösterilecek bir gün. İnanca, pes etmemeye, yılmamaya, çalışmaya ve odaklanmaya adanacak bir gün.
Başta, rakipleri kâğıt üstünde değerlendirip, hafife almanın; Buna ek olarak, başarısızlık tünelinde bocalayan ve çıkış için yeni oluşumlar deneyen bir takım olmanın dezavantajı ile, çok kötü başladık bu yolculuğa. Toparlanmak bir yana, her geçen maçta daha da bir derine daldık, bu başarısızlık girdabında.
Eleştiriler can yakıcı, acımasız ve fırsat kollayan türdendi. Hedefte, başta teknik direktör, Federasyon başkanı ile öne çıkan popüler futbolculardı. Eleştirilerin dozu ve kapsamı, başarısızlıkla artıkça artı ve alakasız konulara sıçradı. Popüler olmanın doğal bir parçası olan kıskançlık, çekememezlik, saldırmak için uygun ortam buldu. Ayrıca, kulüpler düzeyindeki rekabet, çekişme ve zararı ölçülemeyecek boyutta olan Şike Süreci ayrı bir darbe vurdu Milli Takıma. Üstüne İstanbul seyircisindeki Milli Takımdan ayrışma ve kulüp mantığı ile davranma, psikolojik, olarak olumlu olması gereken taraftar desteğini de, negatif etkisi olan zararlı bir güce döndürdü.
Böyle üst düzey turnuvalara katılmak ve bu konuda süreklilik kazanmak belli bir kültür, istikrar ve disiplin gerektirmektedir. Bizlerde bunlar eksik olduğundan, genel geçer başarılar ile yetinmekteyiz. Umarız bu günden sonra bu konudaki eksikliğimizi giderir ve sürekliliği olan bir yolculuğa uğurlarız Milli Takımı.
Böyle bir ortamda, böyle formsuz bir takımdan ve imkânsız gibi görünen bir puan tablosundan Mucize diye adlandırabileceğimiz bir gurur tablosu çıktı ortaya.
Bu mucizenin (Mucize dememizin sebebi: Sadece bizim alacağımız sonuçlara bağlı olmayan, bizim dışımızda farklı takımların da alacağı 3 veya 4 sonuca bağlı olan denklemin gerçekleşmesidir.) sebepleri konusunda yüzlerce şey denilebilecek, ancak  özetle bunu yapmaya çalışırsak; Öncelikle birinci sıraya "inancı" koyarız. İnanç olmadan bu yolculuk başlayamazdı. Her şeyin bitmediği ve başarılabilecek bir hedef olduğu konusundaki inanç, yolculuğun itici gücü oldu. Sonrası, ciddiyet, çalışmak, çalışmak ve çalışmak. Pes etmeden hedefe varmak için son ana kadar çalışmak, direnç göstermek ve ileriye doğru yürümek. Ayrıca herkesin ortak tespiti olan stat değişikliği de bu konudaki olumsuz psikolojik baskıyı ortadan kaldırıp, olumlu ve arkadan ileriye doğru itici, güvenilir bir güce çevirmiştir.
Tüm bu, Mucize diye adlandırdığımız süreç sonunda başarıya ulaşılan yolculuğun mimarı olarak, öncelikle gerek baştaki başarısız girişte hedef haline gelen, gerekse sonrası içine düşülen umutsuz durumda, bu başarı inancı aşılayan, bunun için varını yoğunu ortaya koyan FATİH TERİM gösterip, övmeli, tebrik etmeliyiz

O kadar acımasız, hatta pek çoğu zehirli olan eleştiri oklarını göğüsleyen, kendisi olduğunu es geçmeden, öncelikli olarak ta her türlü övgüyü ve güzel sözü Ona yollamalıyız. Sonrasında FATİH hoca etrafında bir olan ve gösterdiği zor yolculukta bu inancı özümseyip, ter akıtan oyunculara takdir ve teşekkürlerimizi sunmalıyız.
Son olarak, yıpranmış, zor bir hedefe umutsuzca ve sahipsizce odaklanmış bu ekibe sevgi dolu, inanç dolu desteğini sunan, kalplerindeki katışıksız Milli Takım sevgisini tüm sıcaklığı ile sunan, Konya seyircisine ayrı bir paragraf açmalıyız.

Gerek puan gerekse mental olarak dibe vurmuş bu takımın yaralarını koşulsuz sevgisi ile saran ve güvenle sahaya çıkmasının uygun ortamını sağlayan Konya şehri ve Torku Arena'daki seyirciler bu başarıda küçümsenemeyecek bir pay sahibi olmuşlardır. 

Fatih Terim gibi, Milli Takım gibi, tarihe bakanlar, onları da bu başarının mimarlarından sayarak, anacaklardır. Bu gurur onlara, bu sevinç te bizlere bu günlerde fazlası ile yeter.

2 yorum:

  1. Yazının ilk paragrafındaki Kasım'ı Ekim yapalım ve bir de madalyonun diğer yüzüne bakmak için şu yazıyı okuyalım... http://serdarilefutbol.blogspot.com/2015/10/kaostan-hep-mucize-mi-ckar.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz...Hızla ve coşkuyla yazı yazdığımız zaman böyle hatalara düşebiliyoruz. Sonrasında ise göz körlüğü nedeni ile fark edemiyoruz. Yazıyı okuduk..Biz O olgunlukta bir takım değiliz...Bu tarz başarıları ancak böyle yüksek adrenalli duygu patlamaları ile kazanıyoruz. Fatih Terim'in tarzı da bu. Ya çok başarılı oluyor, ya da bitik bir biçimde aşağı gidiyoruz. Bizce buna en güzel örnek İsviçre maçları ve sonrası olmuştur. Orada aşırı duygusal yüklenme ile beraber gelen başarısızlık bize yıllarca düzelmeyen bir travma ve başarısızlık serüveni yaşattı. Günümüzdeki başarıda ise yüksek ego ile yaşanan başarısızlık sonrası tecrübe ve inançla gelen yeniden bir yükseliş oldu. Günümüz takımında duygular üst makamda olmasına rağmen daha bir kontrollü ve olgun... Bu seviyeden sonra sürekliliği olan bri sistem kurup onun üzerinden yola devam edersek başarı süreklilik kazanabilecektir. İyi Günler

      Sil

iyi ve güzel...