SineMASAL: “Sinema artık köylerde…”

“Hayallerinin peşinden koşan gencecik bir adam Enes Kaya; önyargısız, gözleri pırıl pırıl ve cesur. İnatçı sonra. Haberdar olduğum ilk andan beri aynı heyecanla beni içine çekmeyi başaran masal gibi bir girişimin, SineMASAL‘ın yaratıcısı ve öncüsü.”
Artık Egoist Okur’daki röportajları dolayısıyla çok iyi tanıdığınız Sinem Dinçer yazıp gönderdi bu röportajı ama okuyunca ben de acayip heyecanlandım. SineMASAL’a nasıl katkım olabilir diye düşündüm, kafa patlattım hatta. Kaldığı iki odalı harabeyi yaşanabilir hale sokup aylardır iki parçalı kıyafet kombinasyonu arasında seçim yapa yapa yaşayan, yiyecek meselesini nasıl hallettiğini kendine bile çözememiş olan ama yaptığı tek sinema filminden kazandığı parayla sineMASAL adlı şahane bir projeyi hayata geçirmeyi başaran genç bir adamın hikayesi beni etkiledi. Sizi de etkileyeceğini ve “sinema köylerde” diye özetleyebileceğim sineMASAL’ı ayakta tutmak adına hep beraber fikir üreteceğimizi umuyorum.  (Gülenay Börekçi)
SineMASAL
Enes Kaya, çocukluğunda Düzce depremini yaşamış ve o zamanlar eğitimi aksamasın diye de Denizli’de okumaya başlamış. Burada yurtta kalırken deprem hissini içinden atamayıp, bu travmadan uzaklaşmasını sağlayan ‘sinema’ya, kelimenin tam anlamıyla kapamış kendini. Oysa bambaşka dünyaların kapısı açmış bu kapanma ona. Şimdilerde sıkça adını duymaya başladığımız SineMASAL projesi de o zamanlarda işte böyle oluşmuş:

“Kaldığım yurttaki kalorifer kazanının çıkardığı ses ve titreme bana hep o geceyi hatırlatıyordu. İlk annemin sesini duyuyorum ‘kızım’ diyerek kardeşimi kucaklıyordu, babam ise ‘oğlum uyan, deprem oluyor’ diyordu. Sokağa çıktığımızda insanların, yıkılan binaların toz bulutu arasından yükselen feryadı… Deprem…
Yine yurttan kaçmıştım, eğitimim aksamasın diye gönderildiğim Denizli’nin caddelerinde bir başıma yürüyordum. Bir film afişinin önünde duruverdim nedensizce. Önceden planlamışcasına pasaja girip gişeye yöneldim ve ‘bir öğrenci’ dedim. O bilet, bir film izlemek için aldığım ilk biletti. Sonra salona girip, en arka sırada rastgele bir koltuğa oturdum. Bir süre sonra salon yoğun bir ışıkla aydınlandı.
Sonra fark ettim ki zamanın ve mekanın yitmeye başladığı bir yerde; insan kendini buluyor, birini veya bir şeyi bekler gibi bir hal alıyor. Yani filmi izlerken film değişmeye başlıyor.”
Enes’in, büyükşehirlerde gerçekleşen kültürel etkinliklere erişemeyen büyük bir kalabalığa ulaşma kararının sebebi, hayatında satın aldığı ilk sinema bileti olmuş böylelikle. Yani şaka değil, Enes son bir yıldır köylere sinema götürüyor! Köy halkına önceden haber verilmeksizin sabahtan meydana otobüsün kornasını çalarak giriş yapan ekip, önce mekan temizliği ve düzenlemesini gerçekleştiriyor. Yaratıcı gönüllüler de gün boyu çocuklarla pandomim, dans, resim, kukla gibi etkinliklerle vakit geçiriyor.
Uzun uzadıya anlatılabilecek çok şey var elbette, ancak SineMASAL’a gönül verenler gerçekleştirdikleri Güneydoğu turnesini kaydedip bize bir klip olarak aktardılar. Röportajı okumadan önce izleyeceğiniz bu video aslında her şeyi anlatıyor…
“Bir çocuk değişirse dünya değişir!”
Sana ait SineMASAL fikrini projelendirerek “Bilgi Genç Sosyal Girişimci Ödüller”inde dereceye girdin. Festival ekibindeki isimler nasıl bir araya geldi?
SineMASAL’ın 7 yıllık bir fikri hazırlık süreci vardı. Çevremdekilere sürekli böyle bir oluşumu hayata geçirirsek neleri başarabileceğimizi anlattım. Geleceğimiz olan çocukların hayatlarını pozitif anlamda değiştirmeye istekli kişileri bu hayalime ortak olmaları için davet ettim. Aralık 2012de aktif çalışmalara başladığımızda sadece 4 kişiydik, ekimizin sayısı yavaş yavaş arttı. 6 farklı ülkeden 10, İstanbul’dan 20 ve Türkiye’nin farklı illerinden 15 kişiyle; 45 kişilik mini bir gönüllüler ordusu kurduk. Hepimiz ‘Bir çocuk değişirse Dünya değişir’ sözüne gönülden inandık.
Festivali ilk olarak Güneydoğu Anadolu turnesiyle hayata geçirdiniz. Bu turne sonucunda hayalini; yola çıkmadan öncesi ve sonrası diye ayırırsak, farkı nasıl tanımlarsın?
Uzun yıllar boyunca, şehir merkezlerinde gerçekleşen kültürel ve sanatsal etkinlikleri kırsal kesimlere taşımak benim için bir hayaldi, evet. Hiç vazgeçmeden bu konu üzerinde düşündüm, araştırdım. Çalışmalarımda belli bir noktaya geldiğime inandığımdaysa bunu projelendirmeye başladım. Hazırlık sürecinde birçok zorlukla karşılaştık. Başlarda, bu tarz oluşumların hayata geçirilmesinin zor olduğunu, hiç usanmadan bizlere anlatmayı sanki görev edinmiş arkadaşlarımızla uğraştık sözgelişi. Ancak olumsuz düşüncelerden ve kişilerden kendimizi olabildiğince soyutlamaya çalıştık. Yorucu ama çok keyifli bir sürecin sonunda artık yola çıkmaya hazırdık. Yeterli bütçenin olmayışı gibi bazı durumlar elbette bizi tedirgin etmiyor değildi. Ancak itiraf etmeliyim ki bazı konularda çok şanslıydık. Bunların içinde en önemlisi SineMASAL’a sonuna kadar inanmış bir ekibimiz vardı. Bu masalsı günlerin sona erdiğini sandığımız Mardin etabındaki son günümüz için şunu söylemek isterim; tüm zorluklara rağmen bir hayalin gerçeğe dönüştüğüne şahit olmuştuk. Hem de bunu, her anını iliklerimize kadar yaşayarak… Çocukların yüzlerindeki mutluluğu kelimelerle anlatmamı lütfen beklemeyi benden ama şunu bilmenizi isterim her şey daha yeni başlıyordu. Ekibimizdeki birçok kişi için SineMASAL, bir festivalden öte asla vazgeçmek istemeyeceğimiz bir yaşam tarzına dönüşüyordu.
İkinci turu gerçekleştirebilmek için maddi desteğe ihtiyacınız olduğunu fongogo.com aracılığıyla duyurdunuz. Gerekli yardımı edinmeniz durumunda, festivali ikinci rota olarak belirlediğiniz Karadeniz’in köylerine de taşıyabileceksiniz. Yola böylesi idealist çıkılmış bir projeyi Türkiye’nin daha çok bölgesine götürmek, yani sürekli kılmak adına planlarınız neler?
Aslında 14 aydır sürdürdüğümüz çalışmalarımız gönüllülüğün ötesinde maddi imkânsızlıklardan dolayı durmuş halde. Bağımsız bir oluşum kalmaya devam edebilme adına finansal problemlerimize çözüm yolları aradık. Kitlesel desteğin bu süreçte bize en uygun model olduğuna karar verdik. İnsanlar imkânları ölçüsünde destekleriyle bu sevgiye ortak olabiliyorlar. Bizler de bu yolda çalışkanlığımızdan ödün vermeden onları mahcup etmeyeceğimizin sözünü veriyoruz.
Peki sırada belirlenmiş hangi bölgeler var?
SineMASAL’ın hedefi Güneydoğu’dan başlayarak Türkiye’nin bütün illerinde bu masalı yaşatmak. İlk yılımız tamamlandı. Şimdi sıra Karadeniz’de. Sonraki yıllarda ise planlamamız; Doğu Anadolu (2015), Akdeniz (2016), İç Anadolu (2017), Ege ve Marmara (Avrasya 2018) şeklinde…
6 ülkeden gönüllüler ve Türkiye’den de onlarcası… Bu projeye destek olmak amacıyla herkes ekibin bir parçası olarak ellinden geleni yapıyor. Başarılı bir sosyal girişimcilik örneği olan SineMASAL için geliştirdiğin iş modeli nedir?
Öncelikle şunu belirtmek isterim; SineMASAL, Nasrettin Hoca’nın dediği gibi bir “Kazan doğurdu!” projesidir. Kişi, kurum ve kuruluşlar ürettikleri ürünleri veya fikirleri, topluma ulaştırabilmek için reklam ve tanıtım yaptırmak durumundalar. Bu hizmeti onlara sağlayacak profesyonel çalışanlara ihtiyaç duyuyorlar. Biz de bu iki grup arasında sağlam bir ağ kurabilirsek bu kazan-kazan siteminin asıl kazananının köy halkı olacağını düşünüyoruz. Dünya üzerinde yaygın olan “Sosyal Girişimcilik” ülkemizde daha çok yeni. Burada hayır hasenat ya da şirketlerin yaptıkları sosyal sorumluluk projelerinden çok daha farklı bir yol izlenmesi gerekiyor. Projenin kendini idame edebilmesi için gelir modelleri belirlemek, işlerin düzenli ilerleyebilmesi için gönüllülerin yanında bazı çalışanlara iş istihdamı da sağlayabilmek gerekiyor.
Örnek verir misin?
Diyelim ki sizin bir ürününüz ya da fikriniz var. Bunun tanıtımı adına yürütülecek reklam çalışmaları için birçok kaliteli reklam ajansı ve prodüksiyon firması varken siz SineMASAL’ın destekçisi olan firmayı seçiyorsunuz. Firma bu işten elde ettiği yapım evi gelirini festivale aktarıyor. İşin yapımında çalışarak kazanç elde eden teknik kadro ise teşekkür mahiyetinde SineMASAL’ın teknik işlerini gönüllü olarak yapıyor. Sonuç olarak; firma, zaten hali hazırda harcayacağı reklam bütçesi ile tercihini SineMASAL’dan yana kullandığı için sponsorlar arasında yerini alarak toplumun sempatisini kazanıyor. Çalışanlar disiplinli ancak esnek bir çalışma ağının içerisinde kendilerini gelişme fırsatı bularak geçimlerini sağlıyor. Tüm bu sistemde kendini zengin etmesi gereken bir patron olmadığı için tüm kazanç ile festival organize ediliyor.
Anladığım kadarıyla çabalarınızın şimdilik size maddi bir getirisi yok. Bir taraftan bu festivali hayatta tutmak için uğraşırken, bir taraftan da yaşamını sürdürebilmek için ne yapıyorsun?
Anlattıklarım biraz karışık da olsa ilerleyen yıllar için alternatif bir gelir modeli olabilir ancak şu anda sen nasıl geçimini sağlıyorsun diye soruyorsun. Ben projeye başlamadan önce bir sinema filminde çalışmıştım. Oradan kazandığım para ile Mecidiyeköy’de harabe sayılabilecek bir daire kiralayarak tadilat yaptırdım hatta aslında yaptım desek daha doğru olur :)) Evin 2 odasını kiraladım. Bu vesileyle kiram ve faturalarım ödeniyor. Giyim konusunda 2 farklı kıyafet kombinasyonum var, görüşmelere göre yıkayıp belli sıraya göre giyiyorum. Cebime giren her 5 TL’yi bile projeye harcayınca böyle oluyor. Yemek konusu inanın benim de hâlâ nasıl yürüdüğünü anlamadığım bir durum :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...