ABD'de 2012 yılı Üniversiteli Genç Mücidi seçilen bir Türk


ABD'de düzenlenen Üniversiteli Mucitler Yarışması'nı kazanan doktora öğrencisi İnanç Ortaç, kanser tedavisine yönelik keşfiyle bilim dünyasında heyecan yaratırken, başta ailesi olmak üzere Türkiye'nin de gurur kaynağı oldu. Yarışma, ABD Başkanı Barak Obama'nın da büyük önem verdiği bilim ve teknoloji programı çerçevesinde düzenlenmişti.
Çalışmalarını California Üniversitesi bünyesindeki Moores Kanser Merkezi'nde gerçekleştiren 31 yaşındaki Ortaç; ABD Ticaret Bakanlığı'na bağlı Patent ve Marka Ofisi, küresel sağlık şirketi Abbott'un kurduğu sivil toplum kuruluşu Abbott Fund ve Kansas merkezli Ewing Marion Kauffman Vakfı tarafından finanse edilen yarışmada, doktora öğrencileri kategorisinde yarışan yüzlerce rakibini geride bırakmaya başardı.
Fiber optiğin mucidi Donald Keck, balon kateterin mucidi Thomas Fogarty, kalp pilinin mucitlerinden Alois Langer ve mikroişlemcinin mucitlerinden Marcian E. Hoff'un da aralarında bulunduğu jüri üyelerinin birinciliğe layık gördüğü Ortaç, icadı için yaklaşık beş yıl harcadı.
Ortaç'ın "Kanser Terapisi için Nano-Wiffle-Topları" ismini verdiği çalışması, adını beyzbol benzeri bir spor dalı olan "Wiffleball"'dan alıyor. Söz konusu tedavi yönteminde; camın ana maddesi olan silikadan yapılan, "Wiffle" topunun milyonda biri büyüklüğündeki yuvarlak bir kafesin içine yerleştirilen enzimler, bağışıklık sistemine takılmadan kanser hücrelerine ulaştırılıyor.
Kemoterapinin Yan Etkilerini Ortadan Kaldırıyor
Genç mucit, keşfettiği yöntemin işleyişini şöyle özetledi:
"Farklı organizmalardan edindiğimiz enzimleri bir nano-kafesin içine koyuyoruz. Bu nano-kafesin boyutları insan saç telinin yaklaşık binde biri. Bu enzimler bakteri gibi organizmalarda belirli görevler için üretildiği için normalde bağışıklık sistemi tarafından tespit edilip vücuttan atılıyorlar, hedef dokuya bile ulaşamıyorlar. Ama bizim nano-kafesler sayesinde bağışıklık sistemine görünmez oluyorlar ve böylece, önce bu enzim dolu nano-kafesleri hedef dokuya (tümör veya metastatiklezyonlar) ulaştırıyoruz. Daha sonra aktif olmayan dolayısıyla toksik olamayan ilacı dolaşım sistemine veriyoruz. Aktif olmayan ilaç her yere ulaşmasına rağmen bir etkinlik göstermiyor dolayısıyla yan etki oluşturmuyor. Ama kanserli dokuya (tümöre) ulaştığında, oraya bizim daha önce gönderdiğimiz nano-kafesler içindeki enzimler tarafından aktif hale getiriliyor. Böylece ilacın toksititesinden sadece kanserli hücreler etkilenmiş oluyor."
Klinik Denemeler Birkaç Yıl İçinde
Şu an kanser tedavisi için uygulanan kemoterapideki en önemli sorunun, ilaçların kanserli dokunun yanında sağlıklı dokuları da etkilemesi olduğunu belirten Ortaç, “Bu sağlığı tehdit edici yan etkilere neden oluyor ve dolayısıyla ilaçların düşük dozlarda kullanılıp etkinliklerinin kısıtlı olmasına yol açıyor. Benim geliştirdiğim teknoloji ise ilaçların sadece kanserli hücreleri etkilemesini sağlıyor, böylece yan etkiler yok ediliyor” dedi.
Kurmuş olduğu DevaCell şirketinin çatısı altında bu teknolojiyi geliştirmeye devam ettiklerini ifade eden Ortaç, “Şu an klinik öncesi araştırma aşamasındayız ve ilk uygulama alanları olarak kolon kanseri, pankreas kanseri, akut lenfoblastik lösemi ve metastatik göğüs kanseri üzerinde çalışıyoruz. Önümüzdeki birkaç yıl içinde klinik denemelere başlamayı planlıyoruz” diye konuştu.
Üzerinde çalışmakta oldukları tedavi yönteminin, kanser dışında daha birçok hastalığa da uygulanabileceğini söyledi.
Tez danışmanının California Üniversitesi'nden Prof. Sadık Esener olduğunu belirten Ortaç, projesini büyük ölçüde Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü ve Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından sağlanan bütçeyle gerçekleştirdiğini sözlerine ekledi.
Obama'nın Gözü Üzerinde
Ortaç, Washington'daki ödül töreninin ardından Beyaz Saray'da ABD Başkanı Obama'nın teknoloji ve bilim konularındaki üst düzey danışmanı John Holdren ile bir araya geldi.
Görüşmeye Obama'nın 2009'da yarattığı "Baş Teknoloji Sorumlusu" pozisyonuna geçtiğimiz Mart ayında atadığı Todd Park da katıldı.
Holdren görüşmede, kanser tedavisindeki yan etkilerin azaltılmasının Obama'nın bilim politikasındaki en önemli önceliklerden biri olduğunu belirtti.
Ortaç'ı kanserle mücadele konusunda böyle yenilikçi bir çözüm geliştirdiği için tebrik eden Holdren, başarılı Türk bilim adamının bundan sonraki çalışmalarını da yakından takip edeceğini ve gelişmelerden Obama'ya bizzat bahsedeceğini soyledi.
"Onunla Gurur Duyuyoruz"
Ailesi Sakarya'da yaşayan İnanç Ortaç'ın babası Kadri Ortaç inşaat mühendisi, annesi Aslıhan Ortaç ise ekonomist.
Baba Kadri Ortaç, yaşadıkları mutluluğu şu sözlerle ifade etti:
"ABD'de bu kadar önemli bir yarışmanın birincisi olarak hem bizi hem de Türkiye'yi gururlandırdı. Kanser gibi çağın hastalığı konusunda çözüm arayan bir çocuğumuz olduğu için de ayrıca gururlanıyoruz."

Fakirlikten Fabrikatörlüğe Uzanan Yol


İzmit’in ‘fakir çocuğu’ydu, Hayrabolu’da Türkiye’nin Islak Mendil kralı oldu, şimdi şirketini 56.3 milyon liraya Eczacıbaşı’na sattı.
Türkiye’nin ıslak mendil kralı olarak ünlenen Ataman İlaç Kozmetik Kimya Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin sahibi Ataman Özbay, Türkiye ve Doğu Avrupa’nın en büyüğü olan Beylikdüzü’ndeki üretim tesisi ile birlikte markalarını ve şirketini Eczacıbaşı Grubu’na sattı. Satışla Uni, Unibaby, Wogi, Woc, Comfort, Premax, Unimed, Mentholix, Şelale, Lemonni ve Türkiye pazarının lideri durumundaki Uni Wipes markaları, Eczacıbaşı’na geçti.
Özbay, “Sattım, çünkü top penaltı noktasındaydı ve vurduğumda gol olacaktı. Gönlüm rahat, bir yabancı gruba da satmamış oldum. Ayrıca iş hayatımda pes etmiş değilim. Bir icadım var ve onu hayata geçireceğim” dedi. Ataman Özbay, yeni icadının detaylarını vermedi ama özellikle Alışveriş Merkezleri’nde halk sağlığı açısından çok kritik bir konu olan ‘hijyen problemini’ çok ucuza ve çok pratik şekilde çözecek bir ürün olduğunu söyledi.
Kitap Yazacağım
Eşi Simten Hanım’ın vefatından sonra kendini hayır işlerine verdiğini, yakında bir de kitap yazacağını söyleyen Ataman Özbay, “Bir süredir, üniversiteler, hapishanelere kadar gidip konferanslar veriyorum. İnsanımıza başarı motivasyonu aşılamak için kendi yaşadıklarımı anlatıyorum. Yakında hayatımı bir kitap haline getireceğim” dedi.
İki Çocuğum Kavga Etmesin
Şirketini satmasının bir nedenini de “İki çocuğum var. Allah korusun ikisinin miras mal mülk kavgası yaşamasını istemedim. Şirketimiz tam değerini buldu sattım. Bu tabii ki artık işi gücü bırakıyoruz anlamına gelmez” diye konuştu.
İzmit’in Fakir Çocuğu

40 Yılda Bitirilen Çeviri


Ahmet Cemal; Almancanın en iyi çevirmenlerinden. Türkçeye Almancadan kazandırdığı yapıtlar, saymakla bitmez: Hamsun'dan Açlık'ı mı sayalım, Bachmann'dan Malina'yı mı, Kafka'dan Dönüşüm'ü mü, Musil'den Niteliksiz Adam'ı mı? Ama onun tam 40 yıldır üzerinde çalıştığı bir roman vardı ki, işte o roman geçtiğimiz günlerde tamamlandı ve İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. 20. yüzyılın en büyük romancılarından Hermann Broch'un kaleme aldığı Vergilius'un Ölümü adlı romandan bahsediyoruz. Cemal'in 1972'de çevirmeye başladığı roman, yazarının başka dillere çok zor çevrilmesiyle biliniyor. Ömrünün 40 yılını adadığı eser bir yana, yıllar önce Cumhuriyet'teki köşesinde 'ölümle kurduğu yakınlık'tan bahsettiği yazısı da hâlâ belleklerimizde. Bir arkadaşından borç isterken, ondan sadece nasihat almış ve bir anlığına dahi olsa hayattan çekip gitmeyi düşünmüş, ve bunu da cesurca ifade etmişti. Yıllarca parasızlık çekmiş olsa da ömrünü edebiyata adayan bu adam, aynı zamanda İttihat Terakki'nin üç paşasından biri olan Cemal Paşa'nın torunlarından, paşanın büyük oğlu Necdet'in oğlu. Cemal Paşa'nın Tiflis'te bir suikaste kurban gitmesinden sonra parmağından kesilerek çıkarılan yüzüğü taşıyor. Dedesinin vasiyeti gereği kendisiyle aynı ismi taşıyan torununun parmağında olan yüzük, bu söyleşinin sadece bir objesi ama romanın önsözüne yazdığı aile hikayesi nedeniyle onunla paşa torunu olmayı da konuştuk. Her ne kadar 'cehennemden farksız,' diye nitelediği çocukluk günlerine geri dönmek zorunda kalsak da, onu cehenneminden çıkaran Antikçağ şairi Vergilius'la kurduğu yakınlığa bir ömür adaması tadına doyulmaz bir sohbete vesile oldu. Tabii mevzu çeviri olunca, çeviri dünyasından edebiyat alemine, oradan Türkçenin sorunlarına kadar uzanmamak olmazdı. Ahmet Cemal; 40 yıl sonra nihayet bittiğinde, bitti diye üzüldüğü en büyük çevirisinin öyküsünü Pazar SABAH'a anlattı.
Hayatımın Anlamıydı
- Normalde biz gazeteciler yeni bir kitap çıktığında kitap söyleşileri yaparız. Ama istisna bir örnek olarak bir çeviri röportajı yapacağız sizinle. 40 yılda bir kitap çevirdiniz. Bu kitap 40 yılınıza ne kattı?
- Ben çok küçük yaşta okuma yazma öğrendim. Aile hayatımdaki koşullar nedeniyle hayattan çok korkardım. Her şeyin aslından çok korktuğum için çevirisini yapmaya başladım. Zaten çok sonra yazdığım bir kitabın adını Hayattan Çevirdiklerim koydum. Bir de, dille oynamayı sevmek gibi bir özelliğim var. Lise son sınıftan itibaren hem çalıştım hem okudum. Zorunlu işler yaptım. Çevirmenlik hayatım edebiyatla değil, noter bürolarında başladı. O yıllarda hayatımda para karşılığı olmayan, kendi kurguladığım bir dünyam da olsun diye düşünmüştüm. Bu romanla o yıllarda Avusturya Kültür Ateşeliği'nde karşılaştım. Orada yarım günlük bir işe girmiştim. Romanı bir haftada okudum ve 'Benim hayatımın anlamı bu olacak,' dedim. Başka kitaplar da çevirmeye başladıktan sonra, ancak bu romanı bitirirsem kendime çevirmen diyeceğimi düşündüm. Bu kitap, 40 yılıma anlamlı bir şey için yaşadığım duygusunu kattı. Zamanla olmaya başladığını hissettiğimde bu daha çok arttı. Ve yazarın ağzından konuşmaya başladığımı gördüm. Bir edebiyat çevirisi yaptığınızda, yazarla konuşamazsanız yapmamalısınız. Bu yüzden geri çevirdiğim çeviriler vardır.
- Bu 40 yılda pek çok önemli çeviriye de imza attınız. Nasıl başardınız bunu?
- Bununla eş zamanlı olarak son 10 yılda Niteliksiz Adam'ı çevirdim mesela. Ama ben daima iki çeviri üzerinde çalışırım, çünkü birinde olan yorgunluğumu öbürü giderir. Niteliksiz Adam, aynı dönemde, ama farklı bir üslupla yazılmış bir kitap. Çeviriyi bitirdiğimde kitabımı okuması için başkalarına vermişim duygusuna kapıldı. Bir sevgiyi paylaşmak gibi.
Broch Gibi Konuşabilirim
- Nasıl bir adam Broch?

Saygıyla Anıyoruz



Bugün 10 Kasım. Bugün Atamızın aramızdan ayrıldığı, sonsuzluğa karıştığı gün. 1881'de Selanik'te başlayan hayat yolculuğu 1938 yılında İstanbul Dolmabahçe Sarayında noktalandı. 
57 Yıllık yaşamı savaşlarla, mücadelelerle ve bir devletin kurulması ile geçti. 57 yıllık yaşamında tarihin akışını değiştirdi. Milletinin yeniden ayakları üstüne doğrulup,tüm dünyaya bağımsızlığını kabul ettirmesini sağladı. Bugün 100.yıllarına doğru büyüyerek ve gelişerek yürüyen Cumhuriyetimiz, gurur duyulacak başarılara imza attı. Bu güçlü ve kudretli Ülkemizin temellerini atan Ata'mızı saygı ile anıyoruz.

Monet'i Görmek: Bir Gençlik Rüyası


Dün, Osmaniye'de, Abdurrahman Keskiner Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi resim bölümü öğrencilerinin Fransız Ressam Claude Monet'in İstanbul'daki sergisine gidebilmek için, yol masraflarını karşılamak amacıyla açtıkları sergi haberini yayınladık. Haberin ardından Hürriyet Dünyası’ndan Şermin Terzi, bu azimli gençlere ulaştı ve hikayelerini dinledi. İşte bir şehit kızı olan Gizem Tıraş’ın önderliğindeki çalışmanın ortaya çıkış hikayesi.
Sıradan insanların, sıra dışı hikâyelerin hayata direniş manifestosuna dönüştüğü bir ülke burası. Tam hamasi söylemlerle ruh katran karasına döndü derken, işte böyle gençlerin hikâyesiyle inanç tazeleyen bir ülke. 
Kim mi o gençler?  Osmaniye Abdurrahman Keskiner Güzel Sanatlar Lisesi 12-R sınıfının 17 yaşındaki 29 öğrencisi. Sanat galerisi bile olmayan bir şehirde, sanat okumayı tercih edip, devrimin âlâsını yapan devrimci gençler.
Hikâyeleri, resimlerine hayran oldukları Fransız ressam Claude Monet'nin İstanbul Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki sergisine gitmek istemeleriyle başladı. Ama yolu karşılayacak paraları bile yoktu. "Yardım istesek" dediler. Genç resim öğretmenleri Hakan Çebi, "Yardım istemek bize yakışmaz. Resim yapın, sergi açalım satılırsa emeğimizle gidelim” diye karşı çıktı.
Başı kim çekti biliyor musunuz? Babası o daha doğmadan 16 gün önce şehit olan ama hayata sanat aşkıyla tutunan Gizem Tıraş.
“Dalı Ve Van Gogh’a Gidemedik”
Gizem diyor ki, “Salvador Dali geldi gidemedik, Van Gogh sergisi geldi yine gidemedik. Bu bizi derinden üzdü. Monet sergisinin geldiğini duyunca, ne yapıp edip buna gideceğiz diye inat ettik.” 
Gizem, sınıftaki bütün arkadaşlarını organize etti. Sabah 3’lere kadar arkadaşlarıyla kimi kara kalem, kimi sulu boya, kimi akrilik 100’e yakın resim yaptılar. Resimleri yaptılar yapmasına ama sergileyecekleri bir salon bile yoktu. Resim öğretmenleri şehirdeki Osmaniye Park 328 alışveriş merkezinin kapısını çaldı ve yer konusunda yardım istedi.
Ve o gençler, tam da Atatürk’ün gençlerine yakışır bir şekilde, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda sergilerini yetiştirdi. Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, tesadüfen oradan geçerken bir Atatürk portresi satın aldı.
Şu ana kadar sadece 200 lira kazanabildiler. Sadece seyahat masrafları bile 4 bin lira tutuyor. Gizem, “Osmaniye gibi bir yerde resim satamayacağımızı biliyoruz ama başka çaremiz yok. Ama ümit etmek istiyoruz” diyerek pes etmeyeceklerini ısrarla söylüyor. 
Zaten bu yüzden, kimi arkadaşları okula devam ederken, kimi resimlerin başında dönüşümlü nöbet tutuyor.
Bu haberi ilk yayınladığımızda, “Çanakkale Şehitliği’ne gitmişler mi ki, Monet sergisine gitmek istiyorlar” diye eleştirenler… Size cevabı yine şehit kızı Gizem versin: “Türkiye’de her gün terör olayları oluyor. Ben terör yüzünden babamın yüzünü bile görmedim. Terör olmasa başka sorunlar hep var. Okulum bir kireç fabrikası yanında. Onun yüzünden iki arkadaşımızdan biri astım hastası neredeyse. Ama biz hayatı ve renkleri seviyoruz. Monet gibi ressamlar da bize hayatın renklerini ve güzelliğini en iyi hissettiren sanatçılar. Biz o yüzden ne sanattan, ne de hayattan hiç vazgeçmeyeceğiz!”
Monet, hayatının son dönemlerinde katarakt nedeniyle o nefis renkleri artık göremez olmuştu. Ama yıllar sonra bambaşka bir coğrafyada, bambaşka gözler, gönüller onun da ruhunu yad ederek hayata ve renklere işte böyle asılıyor. Siz de bu gençlerin hayatına bir renk katmak isterseniz, resim öğretmenleri Hakan Cebi’ye mail atın: hakancebi78@gmail.com