Antik Kentler: Aperlia

Sıçak Yarımadası'nda olup, Sıçak İskelesi'ndedir. Buraya Kaş'tan tekne ya da Üçağız'dan kayıkla kolaylıkla gelinebilir. Karadan ise Kılıçlı'da bulunan Apollonia'yı görüp buraya ulaşılabilinir. Ele geçen sikkelerden, bir Lykia şehri olan Aperlai'nin tarihinin M.Ö. V. veya IV. yüzyıla kadar inebildiği anlaşılmaktadır. İsindi, Simena ve Apollonia ile birlikte Lykia Birliği içinde bulunan Aperlai, aynı zamanda birliğin başı olarak da görülür.
Deniz kenarından başlayan rekteaonal ve poligonal teknikteki surlar, aralıklı kulelerle takviye edilmiştir. Roma dönemine ait dikdörtgen bir alanı çeviren surlar yer yer görkemli bir görünüşe sahiptir.
Surun dışındaki diğer kalıntılar Bizans ve sonrası dönemlerden kalmadır. Surun güney tarafı ise poligonal teknikte ve çok harap vaziyettedir. Bu yönde iki yanında kulelerle takviye edilmiş bir ana giriş kapısı da bulunuyordu. Kuzeybatı köşesinde bir kilise ve güneydoğu köşesindeki şapel dışında belirli bir yapı bulunmaktadır.
Surun doğusunda hemen hepsi yuvarlak kavisli kapağa sahip çok sayıda lahit bulunmaktadır. Bunların bazıları erken dönem surları ile sahil arasında yer alır. Böylece bu alanın daha sonra duvarlarla çevrilen şehre ait olduğu anlaşılmaktadır. Aperlai'nin rıhtımı ve buna bağlı yapılar bugün su altında kalmış olup deniz altındaki görüntüler yer yer izlenebilmektedir. (Kaynak 1)
Kent adının orijinali Luwi dilinde “Aprillai” olup “Akarsu Boğazı” anlamına gelmektedir. Aperlai, küçük boyutlu bir Likya liman kentidir. M.Ö. V. ve IV. yüzyıla ait eserler olarak APR ve PRL kısaltmalarıyla bastırdığı Lykia dili ile yazılmış gümüş sikkeler, Aperlai’ın Lykia Birliği öncesi varlığına işaret eder. Şehrin ismine daha çok, geç devir yazarlarında Plinius, Stadiasmus, Ptolemaios, Hierokles’te rastlamak mümkündür. 16. yüzyılda, tamamen terk edildiği ve belki 3-5 balıkçı ailesinin barındığı korunaklı bir liman olarak Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde de anılmaktadır. Birlik dönemine ait sikkeleri de ele geçmiş olan Aperlai’ın diğer Roma egemenliğindeki Lykia şehirleri gibi yalnız III. Gordianus zamanında sikke basma yetkisine sahip olduğu bilinmektedir. Lykia Birliği sırasında Aperlai; üç kentin, bazı kaynaklara göre ise dört kentin “tek oya” sahip olduğu birliğin başındadır. Aperlai’ın Simena, Apollonia ve İsinda ile bir “sympoliteia” imzaladığı ve oluşturduğu kesindir. Söz konusu üç şehrin vatandaşlarından yazıtlarda “Simena’dan Aperlailılar” diye söz edilmekte ve kendi etnik isimleri kullanılmamakta idi. Bizans dönemi Piskoposluk kayıtlarında ise ismi “Aprillae” şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Tüm Likya liman kentlerinde olduğu gibi Aperlai’da da limana yakın iki adet Roma dönemi hamam kalıntısı saptanabilmiştir. Biri akropolün kuzeybatı köşesinde diğeri de güney-doğu köşe de olmak üzere iki adet küçük boyutlu Bizans kilisesi kalıntısı dikkat çeker. İ.S. 6.-7. yüzyıllara tarihlenen her iki kilisede bazilikal planda inşa edilmiş olup, erken Bizans kilise mimarisini yansıtır. Orta geniş koridorun her iki yanında, iki dar koridor, sonunda ise yarım daire planlı apsis yer alır. (Kaynak 2)
Aperlai, batık kenti, lahitleri, muazzam Akdeniz manzarasıyla Mavi Yolculuğun vazgeçilmeyen durağı. Dalaman ile Antalya arasında yer alan ‘Işık Ülkesi’ Likya Bölgesi adeta bir açık hava müzesine benzer. Hiç ummadığınız anda, bazen bir antik kent, bazen yalnız bir lahit, bazen zamana inat ayakta kalmaya çabalayan bir yapı parçası çıkar karşınıza. İnönü Körfezi’ni tekneyle dolaşırken girdiğiniz minik bir koyda, denizin içindeki lahidiyle ünlü Simena manzarasına eş bir görüntü karşılar sizi. Bu kez suların içinde zamana ve dalgalara direnen daha küçük, yalnız bir lahittir. Burası Teke Yarımadası’nın ucunda, Akdeniz’e sanki bir mantar ya da ters ‘T’ görünümüyle bağlanmış olan Sıçak Yarımadası’ndaki Aperlai antik kentidir.
Likya’nın Doğal Limanı
Bilge Umar’a göre adı ‘Akarboğaz’ anlamına gelen Aperlai’nin varlığını, MS 5. yüzyıla ait, adına basılı gümüş sikkelerin bulunmasından öğreniyoruz. Kendilerini ‘Trimilili’ olarak adlandıran Likyalılar, ilk yerleşim yurtları Dirmil Yaylası’ndan (Burdur-Gölhisar) zamanla denize açılmak üzere kıyı bölgelere taşınmışlar. Atina ve Pers istilalarının ardından MS 9. yüzyıla dek Likya eyaletinin psikoposluk merkezlerinden biri olan Aperlai, Roma devrinde komşuları İsinda, Apollania ve Simena ile bir sympoliteia (ortak vatandaşlık) oluşturarak Likya eyalet meclisinde tek oyla temsil edilme hakkını kazanmış. Bu dörtlü birliğin (tetrapolis) başını çekme dışında tarihte önemli bir rolü bulunmayan kent, MS 141’deki büyük depremden zarar görerek yıkılmış. Dönemin en zengini Rhodopolis’li Opramoas, diğer Likya kentlerine yaptığı yardımları Aperlai’den de esirgememiş ve kentin yeniden yapılanmasına katkıda bulunmuş.
Surlar Kentin Haritası
Kıyıya çıkıp keçiboynuzu ağaçları arasındaki kenti dolaşmaya başlıyoruz. Şehir alçak bir tepenin denize bakan yamacına kurulu. Deniz kenarından başlayan surlar aralıklı olarak inşa edilen kulelerle takviye edilmiş. Kent çok fazla ziyaret edilmediğinden makiler arasında yürümek bir hayli zahmetli. İzleri belirli olmayan patikalarda yönünüzü kaybedeceğinizden, şehri dolaşmanın en iyi yöntemi bir biçimde surlara çıkmak. Kenti çevreleyen geniş surlardan görülen kuşbakışı manzarayla ören yerinin yapısı hakkında daha net bir bilgiye sahip olmak mümkün. Dikdörtgen biçimindeki şehir duvarlarının Kaş yönündeki İnönü Körfezi ve Uluburun’a bakan batı bölümünde üç adet kapı göze çarpıyor. Kuzey tarafında ise üç kule yükseliyor. Sık çalılık ve yörede pırnar adı verilen ağaçcıklarla kaplı kalenin içinde küçük bir kilise ile şapelin harabeleri görülebilir. Kaledeki en güzel görüntü, güney burçlardaki koy manzarasıdır. Tiyatrosu bulunmayan antik şehrin sur dışındaki diğer kalıntıları Bizans ve sonraki dönemlere tarihleniyor. Kalenin kuzey tarafındaki sarnıç, muazzam işçiliğiyle dikkat çekici. Kentin güney yamacından başlayan ve denize kadar devam eden nekropolis alanında yerel kireçtaşından yapılma semerdam alınlıklı birçok lahit yer alıyor. Zamana direnemeyen Roma ve Likya yazıtları silik tarihsel izler olarak çıkıyor karşımıza yorgun lahitlerde.
Hem Karada Hem Denizde
Kentin kıyı bölümünde ayakta kalmış bazı yapılar ilgi çekici. Limanla surlar arasına yayılan kilise ve şapel harabelerinin yanı sıra, kayalara oyulmuş bir de anıt mezar var. Şapellerden biri, içindeki devasa sunak taşıyla hemen fark ediliyor. Yanı başında duran lahit kapağının yay biçimindeki kabartması etkileyici bir işçilik eseri. Ören yerinin başrol oyuncusu konumundaki deniz içinde yer alan semerdam kapaklı lahidin gece ay ışığındaki silüeti büyüleyici. Ören yerini kuşbakışı muhteşem bir manzarayla seyretmek isteyenler, karşı taraftaki yarımadanın tepelerine kısa bir yürüyüş yapmak zorundalar. Tatlı bir eğimle tepedeki ağıllara çıkan patika takip edildiğinde, Aperlai antik kentiyle birlikte tüm koya hakim bir panorama serilecektir önünüze. Aperlai ören yerinin belki de görülmeye değer en ilginç tarafı, deniz seviyesinin yükselmesi ve deprem gibi nedenlerle şehrin sular altında kalan bölümü. Lacivert-turkuvaz sulara gömülü olan antik kent kalıntıları gün ışığında yansımalar yapıyor. Sabah denizin çarşaf gibi berrak olduğu saatlerde şnorkelle yapılacak kısa bir gezintide liman kalıntıları, kaya mezarları ve çok geniş bir alana yayılmış olan amforaları görebilmek mümkün. Yöre sit alanı olduğu için dalmanın ve eski batıkları çıkarmanın yasaklanmış olduğunu bir kez daha hatırlatalım.
Kıyıda birkaç terkedilmiş köy evinin yanı sıra aslına sadık kalarak yapılan taş evler de bulunuyor. Belli ki dışardan gelen şehir kaçkınları, dinginliğin ve sadeliğin mekânını keşfetmişler. Sıçak Yarımadası’nı karaya bağlayan kıstak üzerinde yürümeye başlıyoruz. Biraz ilerde bir lahit, ardından günümüzde de halen kullanılan su kuyularına rastlıyoruz. Etrafımız keçiboynuzu ve zeytin ağaçlarıyla çevrili. Yirmi dakikalık bir yürüyüşle antik adı Poemeos bükü olan koya ulaşıyoruz. Kıpırtısız, duru bir deniz karşılıyor bizi. Göl gibi görünen koyun bir diğer adı Ölüdeniz. Burada Mavi Yolculuğa çıkan yatlara hizmet veren iki restoran yer alıyor. Yorgunluğumuzu attıktan sonra yarımadanın doğu sırtlarına tırmanan patikayı izliyoruz. Kısa bir süre sonra vardığımız nokta, bir yanda Üçağız-Kekova diğer yanda Poemeos-Sıçak Kıstağı-Aperlai-Akarboğaz-İnönü Körfezi ve Uluburun’un eşsiz bir manzarasını sunuyor bize.
İster Tekneyle İster Yürüyerek
Aperlai’ye karayolu bağlantısı olmadığından Kaş veya Üçağız’dan tekneyle ulaşım sağlanıyor. Bir diğer seçenek, Kaş-Üçağız yolundaki Kılınçlı köyü çıkışında kırmızı-beyaz çizgilerle işaretlenmiş yaklaşık yedi kilometrelik Likya Yolu’nu yürümek. Dörtlü birliğin diğer kentlerini oluşturan Kılınçlı köyü yakınındaki Apollania, İsinda, Simena antik kentleri ve batık şehrin bulunduğu Kekova ile Üçağız (Teimussa) yakın çevrede gezilecek diğer güzellikler arasında. Çoğu kişi Kekova’yı ziyaret ettiği halde, tekneyle yarım saat mesafedeki Aperlai’nin varlığından bile habersiz. Oysa Aperlai, bir yandan görkemli bir tarihsel mirasın izini sürmek, bir yandan da Akdeniz’in doyumsuz deniz ve güneşini tatmak isteyen meraklılarını bekliyor yıllardır. (Kaynak 3)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...