Edebiyatın İzinde Adalar


MARTILARIN EŞLİK ETTİĞİ PÜFÜR PÜFÜR BİR VAPUR YOLCULUĞUNUN SONUNDA, İSTANBUL ADALARI’NIN MİMOZA VE EDEBİYAT KOKAN SOKAKLARINDA ERKEN BAHARI KARŞILAMAYA NE DERSİNİZ?
Vapur henüz Adalar’a yaklaşırken bile Yazar Akşit Göktürk’ün “Ada” adlı kitabındaki sözlerine hak verir insan: “Yaşamın büyük bir yarış halinde sürdüğü dünyada hızla akan zamanın, adada sınırlanmasıyla duran zamana dönüşmesi, insana rahat bir soluk aldırır.” Derken vapur ilk iskeleye, yani Kınalıada’ya yanaşıverir.
Bir zamanlar İstanbullu entelektüellerin önemli buluşma mekânlarından biri olan Kınalıada’da iskelenin karşısındaki Sirakyan Konakları, ada mimarisinin zarafeti konusunda bir ipucudur. Jarden Yolu üzerindeki Çınaraltı Meydanı, pek çok şair ve yazarı ağırlamayı sürdürür. Sanatçı ruhlara ilham dağıtan güzelliğiyle ünlü Ayazma Koyu’na ulaşmak için ise ormanlık tepeleri aşmak gerekir. Kimler yoktur ki, adanın mimoza kokulu sokaklarını arşınlayanlar arasında?
Şair Can Yücel, Fecr-i Ati Edebiyatı’nın önemli kalemlerinden Fazıl Ahmet Aykaç ve 21. yüzyılın en önemli Ermeni şairleri arasında gösterilen Zahrad (Zareh Yaldızcıyan). Vapurun uğrayacağı ikinci iskele, Burgazada’dadır. İskele karşısında sıralanan sahil kahveleri, sakinliğiyle kalem erbaplarını kendine çeker.
Burgazada aşığı edebiyatçıların en ünlüsü olan Sait Faik Abasıyanık’ın adadaki evi bugün müze olarak kullanılır. Ünlü yazarın satırları eşliğinde Kalpazankaya’ya yürümek ise Burgazada’ya özgü klasiklerden biridir. İskeleden yarım saatlik bir yürüyüş ya da 15 dakikalık fayton yolculuğuyla ulaşılabilen Kalpazankaya, çam ağaçlarının gizlediği küçük bir koydur.
Sait Faik’in sık sık vakit geçirdiği koyda, Sivriada ve Yassıada manzaralı kır lokantaları da vardır. Her iki yanda yüz yıllık ahşap konakların sıralandığı Gönüllü Caddesi de adanın edebi güzelliğine yakışır bir gezinti yeridir. Burgazada’dan kuş uçumu mesafedeki Heybeliada, mehtaplı gecelerinin güzelliğiyle tanınır. Nobel Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un “hayatımda çok önemli bir yere sahip oldu” dediği ada, ismini heybeyi andıran görünümünden almıştır.
Biraz ilerideki Değirmen Sokağı takip edince Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın dört katlı müze evine ulaşılır. Ünlü yazarın bisikletiyle gezmeyi çok sevdiği caddenin devamı, adanın en güzel sahillerinden birine çıkar. Aziz Nesin’in dünyaya geldiği, Nezihe Meriç’in öğretmenlik yaptığı, Ahmet Rasim’in ebediyete erdiği adanın gizli hazinelerinden biri Çamlık Koyu’dur. Son durağımız Büyükada ise ziyaretçilerini zarif iskelesiyle karşılar. İstanbul ve Adalar üzerine yazdığı kitaplarla tanınan Çelik Gülersoy’e göre de İstanbul’un en güzel iskelesi budur.
Saat kulesinin yükseldiği çarşı meydanını faytonlar, bisikletçiler, dondurmacılar ve küçük dükkânlar çevreler. Meydanın sağındaki Nizam Caddesi’nin adını, Abdülhak Şinasi Hisar’ın Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği romanının kahramanından aldığı söylenir. Aynı cadde üzerinde evi olan Recaizâde Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanını yazarken ada faytonlarından esinlenmediğini kim iddia edebilir?
Aya Nikola Kilisesi’ni biraz ilerisinde, Sedef Adası’nın tam karşısındaki iki katlı bahçeli bina ise Türk edebiyatının ünlü kalemi Reşat Nuri Güntekin’in uzun yıllar yaşadığı evdir. Biraz ileride denize bir dil gibi uzanan görünümünden ötürü Dilburnu adı verilen çamlık alanın karşısındaki Heybeliada, muhteşem manzarayı tamamlar.
Adada, günbatımının en iyi izlenebildiği yer olarak anılan Dilburnu’nun güzellikleri şiirlere şarkılara konu olmuştur. Tarihçi yazar Ahmet Refik Altınay’ın yazdığı “Yine bu yıl ada, sensiz içime hiç sinmedi; Dil’de yalnız dolaştım hep, gözyaşlarım hiç dinmedi” sözleriyle başlayan şarkısı, buranın romantik atmosferini özetler. Burnun güney kıyısındaki ormanlık yamaç, Âşıklar Tepesi olarak anılır. Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu romanında, Nihal ve Behlül’u kavuşturduğu tepe, çam iğnelerinden kolyeler, papatyalardan taçlar yapmayı özleyenleri bekler.
“Babaannem adalıydı. Henüz 15 günlükken Adalar’ın havasını solumaya başladım. Ada sokaklarında büyüdüm. İnsanın 2 ila 9 yaş arası yaşadıkları bir daha silinmemek üzere hafızasına kazınır. O yıllarda, adadaki evimizin yakınlarında bir değirmen vardı. Sabahları penceremi açtığımda onun sesini duyardım. Sonraki yıllar onu susturdular. Hâlâ onun sesini özlerim. O döneme ait bütün sesler hafızama yer etmiş. Rum komşumuzun pencereden yayılan sesi, faytonların nal ve çıngırak sesleri...” (Manzaradan Parçalar kitabından. ORHAN PAMUK)
Skylife Haziran 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...