Doğal Lezzetler Doğal Güzellikler Diyarı...


DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NİN GİZEMİNE KAPILIP SİSLERİNDE KAYBOLAN HER İNSAN, DAMLALARIN VE SULARIN ŞIRILTISINI DİNLERKEN, ŞÖYLE Mİ DÜŞÜNÜR ACABA?
Güneş, bulunduğumuz yarım küreyi kaç kez aydınlattı ve burası kaç günü yağmur olmadan gördü acaba? Kaç damla bir dere oluyordur burada sahiden... Rivayet edilir ki; bir Osmanlı şehzadesi, Fırtına Deresi’nin ağaç yongaları taşıdığını görüp “Bu derenin ardı şen bakın bakalım kimler yaşar” demiş. Derenin kenarındaki Ardeşen ilçesi ismini buradan almış.
Fırtına Havzası’ndan iç kesimlere doğru ilerlediğimizde, sarp yamaçlı dağlar birbirine yaklaşarak vadiyi daraltır. Dorukları 3 bin metreyi geçen dağların yamaçlarında yüzyıllık muhteşem konaklar, vadide ilerleyenlerin ilk fark ettikleri güzelliklerden biridir… Hangi umutlar, aşılmaz vadileri ve dik yamaçları mahmur konaklara dönüştürdü bu vadide?
Kimlerdir bu insanlar? 21. yüzyılda büyük kentlerde dışı sıvasız evlerde yaşayanlardan neleri farklı ki; bugün başımızı kaldırıp bakarken yorulduğumuz yamaçlarda, insan hayalini zorlayan konaklar yaptılar. Nasıl bir sabır, granit kayaları bu düzgünlükte yontu da, harçsız çimentosuz üst üste koydu yörenin sisli dik yamaçlarında…
Doğu Karadeniz Bölgesi, benim düşlerimdeki bulutların ülkesiydi ve bir gün büyük kentin sokaklarından akan mekanik nehirlerine kapılmadan dönmeyi hayal ediyordum yöreme.
Ancak düşlerimin ülkesine dönebilmek için kırk beş bahara yenik düşecektim… Ailem Hemşinliydi ve her Hemşinli gibi ekmeğini gurbette arıyordu, bu nedenle ömürlerinin çoğunu bu sisli yüksek dağları özleyerek geçiriyorlardı.
Hemşin, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin damını oluşturan 3 bin 937 metre yüksekliğindeki Kaçkar Dağları’nın çevresindeki kırktan fazla köy ve yaylaya verilen genel bir isimdir. Bugün bu kırktan fazla köy ve yayla Ardeşen, Çamlıhemşin, Pazar, Hemşin ve Çayeli ilçelerinin yüksek kesimlerini kapsar. Hemşin’de sisli yüksek dağlarda yaşayan insanların arasında görünmez bağ vardır.
Son yıllarda Orta Doğu’dan özellikle İsrail’den bölgeye turizm açısından büyük ilgi vardı. Bu ilgiyi bölgenin güzelliği ve insanların hoşgörüsü kadar etkileyen bir şey daha var. Bazı eski konaklardaki Davut yıldızı, ya da diğer ismi ile Mühr-ü Süleyman.
Bu yıldızı herkes inancına göre yorumlayabilir tabii, ancak benim yorumum atamdan dedemden öğrendiğim gibidir. O, yaşayan her canlının dilinden anlayan Süleyman peygamberin mührüdür ve bu bina onun korumasına emanettir.
Çocukluğumda dedemin odasındaki şöminenin üzerinde eski Türkçe alfabe ile yazılmış bir yazı vardı. O yazıyı ara sıra dedeme okuturdum, yazı tam olarak şöyle diyordu: “Saklayacağınız şeyleri yapmayın, yapacağınız şeyleri saklamayın, insanlar kurtuluşunuz buradadır.”
Yüz yaşına gelmiş yaşlı bir ninenin Artvin Camili’de mısır tarlasını kazdırmak için gurbetteki çocuklarına göndermek üzere bana yazdırdığı mektup, hayatımdaki önemli derslerden biridir. Mektubu yazdıktan sonra ninenin tarlasını bir hafta boyunca kazmıştım; ellerimin acısını hala hissederim ama dünyada yaptığım en hayırlı işti, diye düşünüyorum. Mektup aynen şöyle idi:
“Bakma bugünkü dağların ak karına, gün gelip güneş daha sıcak doğacak ve eriyecek buzlar. Delecek toprağı otlar, sürgün verecek yine kuru görünen ağaç dalları. Uyanan toprağın yüzünü tırmalayacak umut kazmaları. Yurt dediğin nedir oğul? Doğduğun yer mi? Doyduğun yer mi?
Bir yere yurt diyebilmen için önce doğmalı, sonra doymalısın elbette. İstekleri bitmeyene, iki cihanda da huzur yoktur. Böyle bilirim. Bildim ki eğer vermezsem bu sarı tohumu kara toprağa, ne umudum kalacak, ne de toprakla bir bağ aramda.
‘Dağın arkası dağ olur’ derler. Doğrudur. Lakin bakarsan, beklemeyi bilirsen, dağın arkası bağ da olur. Onun için ne sabrımı ne umudumu yitirdim yalan dünyada. Ana rahmi gibidir dünya insana, ana rahminde göbek bağıdır hayat bağımız, dünyada ise umutlarımız. Umudunu yitiren, hayat bağını da yitirir oğul. Ben bunu bilir, bunu söylerim.”
Özetle, Doğu Karadeniz insanı gelecekten umutlu. Dünyadaki kötü iklimsel senaryolardan en az etkilenecek bölgelerden sayılan ve “Mavi Hilal” denen Kafkasların ve Kaçkarların koruduğu mikro klimada, birçok tropik ve yarı tropik bitki türüne ev sahipliği yapan yöre, dünya için doğal gen bankası özelliğindedir. İşte bu bilebildiğimiz gerçeklikte, Doğu Karadeniz bölgesi ülkemize ve insanlara umut olacağa benziyor.
Kapalı bir ekonominin hâkim olduğu geçmiş yıllarda, bölgedeki tüm köylerde keten (feritiko) üretilir, hatta bu keten iplerinin lif uzunluğu sebebi ile yörede dokunan keten, yelken yapımında öncelikle tercih edilirdi.
Sahil kesimde balıkçılık yapılır, kendirden keten dokunur ve peleki denilen ekmek pişirmekte kullanılan bir tür taş kap üretilerek, Samsun’dan Batum’a kadar satış için kayıklarla gönderilirdi. Batum’dan gaz ve şeker, İç Anadolu’dan ise tuz, yöreye dışarıdan alınan ürünlerdi.
Doğu Karadeniz Bölgesi geçmişten günümüze üzerinde yaşayan canlılara cömert davranmasa da, hayatlarını sürdürmek için zaruri ihtiyaçları da esirgemedi. Karadeniz kıyısında uzanan Rize şehri de, genç ve heyecanlı Trabzonspor taraftarı da gelecekten umutlu.
EYOF 2011 Heyecanı
Karadeniz 2011’i heyecanla bekliyor çünkü herkesin gözü 23-30 Temmuz tarihlerinde Trabzon’da gerçekleştirilecek 2011 Avrupa Gençlik Olimpiyatları’nda… Şehrin sosyal dokusuna ve ekonomisine hareket katacak bu önemli organizasyon 48 ülkeden 4000 sporcuyu Karadeniz’de buluşturacak. Olimpiyatların maskotu ise sevimli bir hamsi…
Doğu Karadeniz Bölgesi bir zamanlar Osmanlı sarayına vergisini bal ve bal mumu olarak ödermiş. İşte bu meşhur balı üreten Kafkas arı nesli, bölgeye getirilen gezici arılar ve onların taşıdıklar parazitler sebebi ile tükenme aşamasına geldi.
Bugün yörenin iklim ve hava şartlarına dayanabilen Kafkas arısının, TEMA Vakfı’nın öncülüğünde kurulan merkezde korunup yaygınlaştırılması için çalışmalar sürdürülüyor.
“Asıl olan çok çalışıp, az istemektir bu topraklarda. Her sene bir çift mısırdır hasatta umudum, odur bağlayan beni hayata ve buraya. Önce ekerim sarı tohumları kara toprağa, sonra beklerim ki dönüşsünler ak koçanlara...”
Meryem Ana adına kurulan Sümela Manastırı’nın, adını siyah anlamına gelen “melas” sözcüğünden aldığı söylenir. Latincedeki ismi, “Karadağ’ın bakiresi” anlamına gelir.
Bu ismin manastırın kurulduğu koyu renkli Karadağlardan geldiği düşünülmekte ise de, Sumela kelimesi buradaki Meryem tasvirinin siyah rengine bağlanabilir.
Altındere vadisine hâkim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sumela Manastırı, 1461 yılında bölgenin Osmanlı egemenliğine girmesinden sonra da faaliyetlerine devam etmiştir.
Son elli yılda yöreye yerleşen çay tarımı, yörenin sosyal ve kültürel yapı taşlarında fark edilir değişikliklere sebep oldu. Yörede çay tarımı ile birlikte zayıflayan yaylacılık geleneği, yerini yazlık ev anlayışına bıraktı. Yüzlerce yıllık yayla evleri, son yıllarda büyük kentlerde yaşayan yöre insanının sayfiye yeri olmaya başladı...
Doğu Karadeniz insanının işi, keyfi, sevdasıdır çay…
Yayla Keyfi
Yazın sıcak günlerinde benzersiz bir kaçış yeridir yaylalar. Yayla mevsimi genellikle Haziran- Ağustos ayları arasındadır. Yayla şenlikleri bu dönemin vazgeçilmez etkinlikleridir.
Son yıllarda yayla turizminin canlanmasıyla birlikte bu keyfe varanların sayısında da önemli bir artış olması kaçınılmaz.
Buralarda sisi uzun uzun anlatmaya gerek yok, sadece yılın 365 gününün 366 gününde sislerle kucak kucağa yaşar insan. Bulutları vadileri doldurmuş olarak görmüyorsanız, Doğu Karadeniz sıra dağlarının denize paralel uzayan sırtlarından birine ulaşmış ve güney yamaçlarına bakıyorsunuz demektir.
Yöredeki tarihi çarşılarda el oyması ahşap işleri, el dokumaları, işlemeli çakılar, bastonlar, eski kap-kacak ve kapı tokmaklarının satıldığı dükkânlardan eli boş dönemeyeceksiniz.
İki keşiş tarafından mevcut bir mağara genişletilerek yapılan Sumela Manastırı, 6. ve 13. yüzyıllarda daha da genişletilmiş.
Karalâhana çorbası, hamsili ekmek, mıhlama, fasulye turşusu kavurması, haşlanmış mısır, kır pidesi, çökelek peyniri ve elbette çay. Karadeniz’in masalsı doğasında iştahın sınırı yok.

SkyLife - Şubat 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...