CERN'deki Dev deneyin Türkleri...

İsviçre'de, evrenin sırlarını aydınlatmaya çalışan yaklaşık 2 bin bilimcinin ikinci evi haline gelen CERN laboratuarında, Türkiye'den de yaklaşık 100 araştırmacı görev yapıyor. Onlardan beşi fizikle iç içe geçen yaşamlarını anlattı.
Evrenin en küçük yapıtaşının peşindeler. İçerdiği karanlık maddeyi, nasıl süreçlerden geçtiğini anlamaya çalışıyorlar. Merkezi İsviçre’de bulunan Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü’nün (CERN) yürüttüğü CMS deneyi için 36 ülkeden gelen 2 binden fazla bilimciyle birlikte, çoğumuza anlaşılmaz gelen fiziksel gerçekleri anlamak için ince hesaplar, ölçümler, büyük deneyler yapıyorlar. Türkiyeli fizikçiler CMS, ATLAS ve CAST deneylerinde aktif durumda, OPERA ve ISOLDE deneylerinde de görev alıyorlar. 1954 yılında 12 Avrupa ülkesi tarafından kurulan CERN, 1990’lı yıllara gelindiğinde 20 üye sayısına ulaştı. 1961 yılında gözlemci üye olan Türkiye’nin tam üyelik başvurusu geçtiğimiz aralık ayında kabul edilmişti. Ancak tam üyeliğin başlaması için üç yıllık bir sürenin geçmesi gerekiyor.
CERN laboratuarında Türkiye’den yaklaşık 100 bilim insanı araştırmalarını sürdürüyor. Merkezde farklı alanlarda çalışan beşine CERN’i, fiziğin kendi hayatlarındaki yerini ve dev deneyi sorduk.
DR. EFE YAZGAN Görecelilik teorisiyle altı yaşında tanışmış
Eğitimi: Lisans ve yüksek lisansını ODTÜ’de Fizik bölümünde tamamladı. Doktorasını ODTÜ Fizik ve ABD Fermilab’da (Fermi National Accelerator Laboratory) yaptı. 2007 yazından beri CERN’deki Texas Tech Üniversitesi’nde post-doktora araştırmalarını yürütüyor.
Fizik hayatına nasıl girdi: Ağabeyim görecelilik teorisini anlatırdı, ben daha 5, 6 yaşlarındayken (Bana merak mikrobunu bulaştırıp, kendisi mimar oldu). Bozuk radyoları iyice bozarak içindekileri anlamaya çalışırdım. Anaokulunda oyuncakları kırıp, birleştirip saatler falan yaptığım için bana ‘profesör’ derlerdi. İlkokuldan lise sona kadar çoğu öğrenci gibi fizikten nefret ettim. Üniversite sınavına doğru bir gün bir anda çocukluğumu hatırladım ve ODTÜ Fizik’e girdim.
Görevi: CMS deneyinde fizik departmanında Texas Tech Üniversitesi adına çalışıyorum. CMS deneyiyle toplanan verileri analiz etmek ve uzun vadede temel parçacıkların nasıl kütle kazandığını anlamakla görevliyim. Tahmin edemeyeceğiniz her ayrıntı için aylarca uğraşıyoruz.
CERN’deki en heyecanlı günü: Daha LHC proton çarpıştırmaya başlamadan önce CMS deneyiyle ilk kozmik muon sinyalini datadan çıkarabildiğimiz zamandı. “Bu çalışıyorsa çok büyük bir terslik olmazsa gerisi kolay” diye düşünmüştüm. Tabii yanılmışım, LHC’nin mıknatıslarındaki sorun yüzünden deneyleri kısa bir süre ertelemek zorunda kaldık. Ama LHC protonları çarpıştırmaya başlayıp deneylerimize veri vermeye başladığında ilk Z bozonlarını ‘görebilmek’ galiba daha da heyecanlıydı.
CERN’de neler oluyor?: Genel olarak insan için bu deney önemli midir, değil midir bilmiyorum. Ama bu deney genel olarak kültürün zenginleşmesi, insanın merak ettiği belli sorulara yanıt araması, neredeyse her ulustan insanların bir araya gelip çalışabilmesi ve uzun vadede teknolojiye katkısı açısından önemli. Şimdilik Türkiye’de teknolojiyle çok haşır neşir olunmasına rağmen teknolojinin ve bilimin nasıl geliştiği ve altında yatan temel prensipler genelde çok fazla insan tarafından merak edilmez. O yüzden bu aralar CERN’e duyulan ilgiden dolayı çok mutluyum. Ama bu merakın daha önce CERN’de W ve Z bozonları keşfedildiği zamanlarda veya Fermilab’da Top Quark keşfedildiği zamanlarda niye olmadığını da anlayabilmiş değilim.
İLKNUR ÇOLAK ‘Burada fikriniz çılgınca bile olsa kimse karşı çıkmaz’
Eğitimi: İTÜ Elektrik Mühendisliği mezunu. İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Elektrik Mühendisliği yüksek lisansı yaptı, doktoraya devam ediyor. 2010 başından beri CERN’de güç elektroniği bölümünde çalışıyor.
Fizik hayatına nasıl girdi:  Çocukluğum “Bir gün uzaya giden sistemleri ben tasarlayacağım” diyerek geçti. CERN’i üniversite yıllarında fizikçi kardeşim sayesinde tanıdım. O zaman bilgim ‘Dünyanın en iyi fizikçilerinin bir arada bulunduğu büyük bir araştırma merkezinden fazla değildi.
Görevi: Teknoloji departmanı altındaki güç çeviricileri bölümünde çalışıyorum. Görevim LINAC-2’deki güç çeviricilerinin revize edilip sisteme yeniden entegre edilmesi, LINAC-4’tekilerin de tasarım ve üretimi.
CERN’deki en heyecanlı günü: Kampüste geçirdiğim ilk gün. O gün hem ATLAS’ı hem de bu yıl ortalarında devreye giren POPS’u gezme fırsatım olmuştu. İkincisiyse 30 Mart 2010’da ilk kez 7TeV’e çıkıldığı gündü. Kameralar çarpışma anını görüntülemeye çalışıyor, insanlar dev ekranların başında o anı takip ediyordu. Ekip olarak bir gün önce PS’de yanan transformatörü değiştirmeye çalışıyorduk, deneyle işin zamanında yetiştirilmesi heyecanı birbirine karışmıştı.
CERN’de neler oluyor?: Hayatını bilime adamış insanların, hayatlarının en azından bir döneminde, bu tür bir ortamda bulunmaları gerek. Burada çalışmak, tarifi zor bir keyif. Yeni fizik deneylerinin yapıldığı ya da kanser araştırmaları gibi pek çok konunun çalışıldığı bir bilim merkezinde gelişmeleri yerinde görüp parçası oluyorsunuz. Bir çalışmasına hayran olduğunuz kişiyle yemekte bir konuyu saatlerce tartışırken bulabiliyorsunuz kendinizi. Tasarladığınız sistemlerin en az 20 yıl kesintisiz çalışacak kadar güvenilir olması bekleniyor. Diğer yandan, hiç denenmemiş ya da varlığı bile kanıtlanmamış yeni fikirlere de inanılmaz değer veriliyor. Sabah işe ‘Benim aklıma şöyle bir fikir geldi, deneyelim mi?’ diye geldiğinizde (Çok yüksek güçlerden, risklerden, maliyetlerden bahsediyoruz), biraz çılgınca bile olsa, kimse karşı çıkmıyor. Bir bilim insanı için daha güzel bir ortam olamaz.
DOÇ. DR. BİLGE DEMİRKÖZ  ‘Evrenin karşısında mütevazı olmak gerek’
Eğitimi: Tam burslu gittiği MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) fizik bölümünü müzik ve matematik bölümlerinden sertifika alarak bitirdi. AMS (Alpha Magnetic Spectrometer) projesinde görev alarak NASA ile dört yıl çalıştı. Master’ını Oxford Üniversitesi’nde tamamladı. ATLAS projesinde görev alarak CERN’de çalışmalara katıldı. Görevine Barselona Üniversitesi adına ATLAS projesinde devam ediyor.
Fizik hayatına nasıl girdi: Üç çocukluk hayalim vardı. Biri astronot olmak, biri beyin cerrahı olmak, diğeri de matematik ve müzik arasındaki ilişkiyi anlamaktı. Anlıyorum ki astronot derken, evreni merak edip bunu söylemişim. Beyin cerrahına ise o zamanki gözümle insan nasıl düşünür sorusunun cevabını bilen biri olarak bakmışım. Matematik ve müzikse bana hep huzur veren, yatıştırıcı bir ilaç oldu. Neden bu ikisi bu kadar yakın diye hep merak ettim. Şimdi üçünün kesişme noktasında görüyorum kendimi. CERN, bulmacanın küçük bir parçası hayatımda. 14 yaşında CERN’i o yıl Cenevre’de yapılan ECIS Avrupa Matematik Yarışması’ndan sonra ziyaret etmesem, belki açık hedefim CERN olmazdı ama yine benzer bir yerde olurdum sanırım.
Görevi: 2004’ten beri ATLAS deneyinde çalışıyorum. ATLAS’ın kalbi dediğimiz ve çarpışma noktasına en yakın yerde bulunan silikon dedektörlerinin yapımında üç yıl çalıştım. Çarpışmalardan en ilginç olanlarını seçmemize yarayan tetikleme sisteminde iki yıl çalıştıktan sonra, şimdi çarpışmalardan çıkan verilerin analizinde çalışıyorum.
CERN’deki en heyecanlı günü: 10 Eylül 2008 günü. İlk kez protonların LHC çemberi etrafında döndürüldüğü o gün yeni bir dönemin başlangıcı niteliğindeydi. Ancak 19 Eylül 2008’deki kaza ve LHC’nin tamir için durdurulması biraz hevesimizi kursağımızda bıraktı. 2009’un sonunda yeniden başladığında daha temkinliydik.
CERN’de neler oluyor?: En fazla duyduğum yanlış soru ‘Dünyanın nasıl oluştuğunu araştırıyorsunuz değil mi hocam?’ sorusu. Dünyanın değil, evrenin başlangıcından sonra nasıl geliştiğini, hangi fizik kanunlarının etkili olduğunu, evrenin içerdiği karanlık maddenin ne olduğunu araştırıyoruz. Sorduğumuz sorular, dünyanın oluşumundan daha büyük sorular. 13.7 milyar yıllık bir evren bulmacasının sırları hakkında, karmaşık görünse de, çok basit sorular. Evrenin karşısında mütevazı olmak gerektiğini düşünüyorum. ‘Şunu bulacağız’ demekten kaçınıyorum çünkü bilim tarihi sürprizlerle dolu. ‘Evren şöyle yapmışsa ve evren izin verirse, şunu keşfedebiliriz’ demek daha doğru geliyor.
PROF. DR. MEHMET ZEYREK Türkiye’den CERN’e gönderilen ilk öğrencilerden…
Eğitimi: ODTÜ Fizik Bölümü mezunu. Doktora çalışmalarını CERN’de tamamladı. Aynı bölümde yüksek enerji fiziği dalında profesör olarak çalışıyor. ODTÜ’deki görevim yanında TÜBİTAK ve YÖK’te de görev yaptı.
Fizik hayatına nasıl girdi: Lise yıllarımda bilim adamı olma hayalim vardı. Parçacık fiziği
çalışmalarına ilgim üniversitenin ikinci sınıfından başlar, o yıllardan beri CERN’den haberdarım. TÜBİTAK bursuyla CERN’e gönderildim. CERN deneyleriyle ilgili yoğun çalışmalarım 1987’de başladı. Türkiye’den CERN’e gönderilen ilk öğrencilerdenim.
Görevi: LHC deneylerinden CMS deneyinin bir üyesiyim. Aynı zamanda CMS deneyinde ODTÜ grubunun lideriyim.
CERN’deki en heyecanlı günü: CERN’deki çeyrek yüzyıla yaklaşan uğraşılarımda, doktora yaptığım deneyde kendi tasarımım olan elektronik bir tetikleme düzeneğinin veri alımında denendiği ve çalıştığı an. Bu düzenek sayesinde seçilen ilk verilerin teybe yazıldığını gördüğüm anda havaya zıplamıştım. Yakınlarda ise beni en çok heyecanlandıran gelişme LHC’nin 7 TeV enerjide çalışmaya başlaması oldu.
CERN’de neler oluyor?: CERN’deki tüm deneyler, şu anda LHC, doğayı ve maddeyi anlama yolunda çok önemli birer merhale. Bugün ulaşılan teknoloji ve bilgiyle bu çabanın sınırları zorlanmakta. LHC bu yüzyılın mega bilim projesi. LHC’deki ölçümlerin beklenmedik ya da ilk olacak sonuçlara gebe oluşu, bu projenin özgünlüğüne işaret ediyor.
DR. SEZEN SEKMEN ‘Küçücük bir noktadaki enerji yoğunluğu üretiliyor’
Eğitimi: ODTÜ Fizik bölümü mezunu. Doktorasını da ODTÜ’de tamamladı.
Görevi: LHC’nin CMS deneyinde ‘Yeni fizik araştırmaları grubu’nda çalışmalar yapıyorum.
CERN’deki en heyecanlı günü: En heyecan verici anlar olarak şunları sıralayabilirim: İlk proton-proton çarpışması (Kasım 2009), Amerika’daki Tevatron’un elinde bulunan dünya proton-proton çarpışması enerjisi rekorunun ilk kırılması (Aralık 2009), ilk 7TeV çarpışma (31 Mart 2010) ve ilk başarılı ağır iyon çarpışmaları (Kasım 2010).
CERN’de neler oluyor?: Parçacık fiziği, maddenin yapıtaşlarını keşfetmektir. Temel parçacıkları bulmak temel fizik yasalarını daha iyi kavramamızı sağlayacak. Çünkü temel parçacıklar evrenin günümüzde içinde olduğu koşullarda doğal olarak bulunmuyor. CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) deneyinin amacı evrenin başlangıcındaki koşulları kısmen meydana getirip temel parçacıkları üretmek. Bu amaç ‘büyük patlamayı yaratmak’ olarak yanlış yorumlanmıştır. LHC’nin yaptığı, büyük patlamayı yaratmak değil, büyük patlamayı yaratabilmek için evrendeki tüm enerji gerekir. LHC’nin yaptığı, evrenin küçücük bir noktasındaki enerji yoğunluğunu üretmek. Deneyin asli amacı temel bilim anlayışımızı ilerletmek ve doğanın işleyişine dair merakımızı gidermek. Asli amaç teknoloji üretmek değil ancak LHC makinesinin tasarımı dolaylı olarak teknolojiye katkıda bulunuyor. LHC deneyi temelde proton ışınlarını hızlandırıp çarpıştıran LHC halkasından ve çarpışma noktalarının çevresinde kurulmuş olup çarpışma sonucu çıkan parçacıkların izlerini yakalayan dedektörlerden oluşur. Fizikçiler bu parçacık izlerine bakıp izleri çeşitli kuramların öngörüleriyle karşılaştırarak fiziği yönlendiren kuralları bulmaya çalışırlar.

Radikal Bahar Çuhadar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...